2 Ağustos 2013 Cuma

Masa

Metronomu 55'e getirmiş keman çalıyordum. Sonra yoruldum ve metronomu kapatmadan yatağa uzandım..Her bir vuruşta sanki "masa" diyordu alet..

Masa... Bana büyük ahşap masamızı anımsattı..Sonra düşündüm ve bir evi yuva yapan en önemli eşyanın masa olduğuna kanaat getirdim.

Biz Ankara'da yaşarken evimizde koskocaman ahşap bir masa vardı.. Tüm aile bireylerini etrafına toplardı o ahşap masa.. Bir arada oturur yemeğimizi yer, sohbet ederdik.. Kahvaltıda, öğle yemeğinde, akşam yemeğinde, doğum günlerinde, altın günlerinde...

Hem sadece yemek için de değil, evin çocuklarının yegane oyun alanıydı o masa.. Abim, ben ve çocukluk arkadaşımız Özgen'le bambaşka bir dünya yaratmıştık o masanın altında.. Orası evimiz, gemimiz, uzay mekiğimiz, her şeyimizdi.. Hem bir suç işlediğimizde kendimizi en güvende hissettiğimiz saklanma yerimizdi o masanın altı.. Sığınağımızdı..

Sonra Gemlik'e geldik, masa da bizimle geldi ama Ankara'daki evimizden daha küçük bir eve taşınmıştık.. Artık evimizde o koca masaya ayıracağımız bir alanımız yoktu.. Masa parçalara ayrıldı, depoya kaldırıldı. Evde diğer eşyalara yer açıldı.. Abimle ortak hayal dünyamızda da koca bir gedik açıldı..Gidişiyle bireyselleştik.. O kendine yeni bir dünya kuruverdi masadan sonra; televizyon ünitesinin alt orta dolabında Kinder Süpriz Yumurtalardan çıkan oyuncaklarıyla.... Ben dışarda kaldım.. Kendime yeni bi dünya oluşturamadım onun gibi.. O yüzden hep ondan gizli dolabına baktım, o okuldayken oyuncaklarını kurcaladım..

İşte o masa bizi "biz" yapan şeydi sanırım.. Biz'likten ben'liğe nasıl geçiş yaptığımızı üzerinden 15 yıl geçtikten sonra bugün anladım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder