10 Nisan 2012 Salı

Puzzle


“PUZZLE”

DNR’a bakınmak için girmiştim.. Bi – iki turdan sonra hemen dikkatimi çekivermişti.. Siyah – Beyaz New York Times Meydanındaki Sarı Taxi’li puzzle… Hiç sabırlı biri olmamama rağmen düşünmeden almıştım..1000 parça minyatür.. Her bir parçası başparmağımın tırnağı büyüklüğünde.. Resmi tamamlayıp duvarıma asmak istemiştim.. Tüm bulmaca bittiğinde, tüm parçalar yerli yerindeyken bir tanesi kayıptı.. Hem de resimdeki en can alıcı en koyu yerinden.. Eğer daha açık tonlu yerlerden kaybolsa belki bu kadar dikkat çekici olmayacak ve bu düşünceleri aklıma  bu kadar yoğun bir şekilde getirmeyecekti.. Bitirdiğimi sandığım bulmacamdaki kayıp parça…

Ben kendimi bildim bileli değişik arayışlar içinde oldum.. Gitar çalmak, keman çalmak, piyano çalmak hatta bi ara saksafon.. en sonda mızıka… sonra dans etmek istedim tango, cha cha.. Sonra resim yapmaya karar verdim.. Sonrasında yazmaya karar verdim.. Hatta şarkılar yazdım.. Bi tanesi beğenilmişti ama sonra ondan da sıkıldım, geçenlerde aradım nerde diye, kaybetmişim... Aramızda kalsın bi ara bisikletle şehirler arası yolculuğa çıkmak bile istedim.. Onun arkasını bi motor sevdası aldı..  Şu sıralar da fotoğrafçılık sanatına sarmış durumdayım.. ama her birinden her seferinde bi noktada sıkıldım veya sıkılacağımı biliyorum..

Aşklarım da böyle oldu benim.. Aynı anda 2 – 3 kişiye çok aşık oldum.. her birinin farklı farklı yönlerini çok sevdim.. sonra da aslında hiçbirini sevmediğimi anladım.. Onları da diğer uğraşlarım gibi bir bir terkettim..

Arkadaşlıklarımda aynı seyirde devam etti..

Sonra iş hayatına atıldım, her bulunduğum yerden bi süre sonra sıkılıp bir diğerine geçme isteği de hemen peşinden geldi…

Şimdi bi an durup düğününce; içimde herşeyi yutan ama geri dönmelerine izin vermeyen bi karadelik var.. Ya da bi eksiklik.. Öyle bi eksiklik ki, ailemle birlikteyken, en kalabalık arkadaş ortamında, iş ortamında, aşk hayatında sürekli yanlızlaşmama – uzaklaşmama - terketmeme neden olan..

Tabi bu düşünceler aklımda dönerken bi an hep iddia ettiğim şu “Bir kişiyi en iyi çevresindekiler tanır.. Eğilimlerini, konuşmalarını çevresindekiler gözlemler ve kişiliği hakkında fikir sahibi olurlar diye.. Dünyada bir insanı anlamaya en uzak kişi yine kendisidir.” düşüncesi ile hemen facemde o an online olan bi kaç arkadaşıma benimle ilgili fikirlerini sordum.. Gerçekten aslında olduğunu sandığım kişi miydim? Kendi düşüncelerimle başkalarınınki örtüşüyor muydu…Ya da belki de onlara kendimi hiç bi zaman tam olarak ifade edememiştim… Belki de aslında zannettiğimiz gibi bir kişiliğe değil her duruma ve mekana göre değişikliğe uğrayan binlerce kişiliğe sahiptik..


Gelen yorumların hepsi de birbirinden farklıydı.. Ama ben yine de aradığım cevabı bulamamıştım.. Bir yön bulma, bir fikir, her neyse… Aklıma bu sefer takılan şey ise; bu gel-gitleri sizler de yaşıyor musunuz ?