“PUZZLE”
DNR’a bakınmak için
girmiştim.. Bi – iki turdan sonra hemen dikkatimi çekivermişti.. Siyah – Beyaz
New York Times Meydanındaki Sarı Taxi’li puzzle… Hiç sabırlı biri olmamama
rağmen düşünmeden almıştım..1000 parça minyatür.. Her bir parçası başparmağımın
tırnağı büyüklüğünde.. Resmi tamamlayıp duvarıma asmak istemiştim.. Tüm bulmaca
bittiğinde, tüm parçalar yerli yerindeyken bir tanesi kayıptı.. Hem de
resimdeki en can alıcı en koyu yerinden.. Eğer daha açık tonlu yerlerden
kaybolsa belki bu kadar dikkat çekici olmayacak ve bu düşünceleri aklıma
bu kadar yoğun bir şekilde getirmeyecekti.. Bitirdiğimi sandığım
bulmacamdaki kayıp parça…
Ben kendimi bildim
bileli değişik arayışlar içinde oldum.. Gitar çalmak, keman çalmak, piyano
çalmak hatta bi ara saksafon.. en sonda mızıka… sonra dans etmek istedim tango,
cha cha.. Sonra resim yapmaya karar verdim.. Sonrasında yazmaya karar verdim..
Hatta şarkılar yazdım.. Bi tanesi beğenilmişti ama sonra ondan da sıkıldım,
geçenlerde aradım nerde diye, kaybetmişim... Aramızda kalsın bi ara bisikletle
şehirler arası yolculuğa çıkmak bile istedim.. Onun arkasını bi motor sevdası
aldı.. Şu sıralar da fotoğrafçılık sanatına sarmış durumdayım.. ama her
birinden her seferinde bi noktada sıkıldım veya sıkılacağımı biliyorum..
Aşklarım da böyle oldu
benim.. Aynı anda 2 – 3 kişiye çok aşık oldum.. her birinin farklı farklı
yönlerini çok sevdim.. sonra da aslında hiçbirini sevmediğimi anladım.. Onları
da diğer uğraşlarım gibi bir bir terkettim..
Arkadaşlıklarımda aynı
seyirde devam etti..
Sonra iş hayatına
atıldım, her bulunduğum yerden bi süre sonra sıkılıp bir diğerine geçme isteği
de hemen peşinden geldi…
Şimdi bi an durup
düğününce; içimde herşeyi yutan ama geri dönmelerine izin vermeyen bi karadelik
var.. Ya da bi eksiklik.. Öyle bi eksiklik ki, ailemle birlikteyken, en
kalabalık arkadaş ortamında, iş ortamında, aşk hayatında sürekli yanlızlaşmama
– uzaklaşmama - terketmeme neden olan..
Tabi bu düşünceler
aklımda dönerken bi an hep iddia ettiğim şu “Bir kişiyi en iyi çevresindekiler tanır..
Eğilimlerini, konuşmalarını çevresindekiler gözlemler ve kişiliği hakkında
fikir sahibi olurlar diye.. Dünyada bir insanı anlamaya en uzak kişi yine
kendisidir.” düşüncesi
ile hemen facemde o an online olan bi kaç arkadaşıma benimle ilgili fikirlerini
sordum.. Gerçekten aslında olduğunu sandığım kişi miydim? Kendi düşüncelerimle
başkalarınınki örtüşüyor muydu…Ya da belki de onlara kendimi hiç bi zaman tam
olarak ifade edememiştim… Belki de aslında zannettiğimiz gibi bir kişiliğe
değil her duruma ve mekana göre değişikliğe uğrayan binlerce kişiliğe
sahiptik..
Gelen yorumların hepsi de birbirinden farklıydı.. Ama ben yine de aradığım cevabı bulamamıştım.. Bir yön bulma, bir fikir, her neyse… Aklıma bu sefer takılan şey ise; bu gel-gitleri sizler de yaşıyor musunuz ?