24 Ocak 2014 Cuma

kayıp aranıyor!

çok karanlık bir yerde gözlerimi açıyorum.

o kadar karanlık ki, bu güne kadar "karanlık" diye tasvir ettiğim her ortamın buraya nazaran aydınlık olduğunu fark ediyorum.

sonra bir an gözlerimin hala kapalı olduğu hissine kapılıyorum. Ellerimle gözlerimi kontrol ediyorum. Hayır, açık.. Kırpıştırıyorum.. Kaşlarımı alabildiğine yukarı kaldırıp, gözlerimi açarak bakıyorum etrafa. Hayır. Hiç bir ışık yok.

Bu düşüncelerin hepsi jet hızıyla geçiyor aklımdan. Karanlık bir yerde olduğumun farkına varışımın beşinci saniyesindeyim.

Her yer o kadar karanlık ki..

Bir anda içime korkunç bir his çöküyor. Öylesine korkuyorum ki aklımdan binlerce senaryo geçiyor. Bi an seslenmek istiyorum. Kimse var mı? Sonra hemen vazgeçiyorum. Ya o karanlığın içinde beni bulmasını istemediğim birşey tarafından fark edilmeme neden olursam!!! Bu düşünce beni o kadar geriyor ki nefes almaktan vazgeçiyorum. Ancak çok kısa sürüyor. Sonrasında korkunun ve nefessiz kalmamın etkisiyle hırıltılı ve yüksek sesle nefes alıp vermeye başlıyorum.

Sonsuz bir güvensizlik duygusu kaplıyor içimi. Çevremi yoklamaya başlıyorum. Elimle etrafımı kontrol ediyorum. Sırtımı yaslama gereği duyuyorum. Hayır... Yakınlarda hiç birşey yok. O an çaresizliğimden ve korkumdan ağlamaya başlıyorum. Uzun bir süre orada çömelip ağladıktan sonra çevreden hiç bir ses gelmemesiyle cesaretlenip ayağa kalkıyorum. Duvarı takip ederek kapıyı veya lambayı bulmak niyetindeyim. Yavaş ve ürkek adımlarla ilerliyorum. Bir süredir duvara ulaşmaya çalışıyorum ama nafile... Duvar yok. Işık yok. Sahip olduğum tek şey karanlık. Boşluk.

Buradan kurtulma isteği öyle ağır basıyor ki ellerimi önüme siper ederek koşmaya başlıyorum. Allahım burası çok büyük. Neredeyim? Ne yapmalıyım? Beni buraya kim getirdi? Nasıl çıkıcam buradan..

Bir anda üşümeye başladığımı hissediyorum. Bu andan hemen sonra daha korkunç bir gerçekle yüzleşiyorum. Çıplağım. Üzerimde hiç bir şey yok. O an dehşete kapılıyorum. Korkuma bir de utanç ekleniyor. Tüm karanlığa rağmen ellerimle vücudumu kapatmaya çalıyorum. Utanıyorum. Ama kimden? Burada benden başka kimse yok ki.. O an bir umut kaplıyor içimi.. Koskocaman karanlığın içinde benim gibi kaybolmuş birilerinin olabileceğini düşünüyorum. Sessiz ama kararlı sesleniyorum. Sanki eğer sessiz bir şekilde seslenirsem kötülere yakalanmadan aradığım yardıma ulaşabilirmişim gibi hissediyorum. Kimse var mı? Merhaba! Orada kimse var mı?

Ses yok.. Umut yerini umutsuzluğa bırakıyor. Şimdi, orada kimse yok mu? diye seslenmeye başlıyorum. Yine cevap gelmiyor.

Gözlerim bir süre sonra karanlığa alışıyor.

Çevremde bir çok siluet görüyorum.. Ancak henüz seçemiyor gözlerim tam olarak. Bir süre daha geçtikten sonra gördüklerim aklımdan şüphe etmeme neden oluyor. Etrafımda onlarca hatta yüzlerce ezgi görüyorum. Hepsi, küçücük bir alanda ordan oraya koşturup duruyor. Hepsi sesleniyor.. Ama hiç biri bir sonuca ulaşamıyor. O karanlığın, boşluğun, soğuğun içinde.

kayıp...

Aranıyor.



22 Ocak 2014 Çarşamba

işte, gidiyorum.

dikkat! Bu yazı yüksek dozda duygusallık ve veda içermektedir.

karışık ama baskın olarak acıklı hisler içerisindeyim. Biliyorum dramatik anlardan hoşlanmıyorsun. O yüzden zaten şu an uzağında bunları yazıyorum.

her şeyden önce itiraf etmeliyim ki şu an boğulmak üzereymişim gibi hissediyorum ve göz yaşlarımın düşmemesi için göz kapaklarımı alabildiğine açmış durumdayım.

çok uzun yıllardan sonra bir araya gelmiş olmamıza rağmen, alış-veriş yaparak, film izleyerek, başka insanlarla buluşarak şu kısacık zamanı saçmasapan harcadığımız için kızgınım bize.

hayatımda en sevdiğim adama bu kadar tahammülsüz olabildiğim-olabildiğin için de..

sanırım sana çok sıkı ve uzun uzun sarılabilmek isterdim. Elin o kadar ağır olmasa boğuşabilmek, sonra başkalarıyla yapabildiğim gibi boşboğazlık etmek, birlikte çok gülmek. Ama galiba hepsinden çok seni ne kadar sevdiğimi hissettirebilmek isterdim. Seni boğmadan sıkmadan.

bilmiyorum.

gidişine hazır değilim.

sanırım bu yüzden senden önce evden gidiyorum.

19 Ocak 2014 Pazar

kendi kendine de konuşur bazen insan

mesafeler.

yakın hissetmek için yan yana olmak şart deme bana.

o zaman nasıl açıklarım yanındayken içimde büyüyen mesafeleri.

peki uzağımda olmalarına karşın içimdekiler?

evet.

mesafeler diyorum.

bazen yol oluyor.. Uzayıp giden.

bazen sevgi, bıçak gibi kesilen.

bazen.. İyi geliyor..

 Bu son ihtimale sen dahil değilsin ki...

kurtulmak ihtimali olsa, belki.

5 Ocak 2014 Pazar

yıldızlar

karanlık, kasvetli bir kış gecesi..

kafasındaki düşüncelerden başı ağırlaşabilir insanın.. kafası öne düşmüş, yalnızca adımını atacağı yeri izleyerek, çevresiyle ilgisiz yürüyebilir yalnız başına..

mutsuz hissetmesi için bi çok parça bir araya gelmiş olabilir.. yalnız hissetmesinin yanı sıra, havadaki ağır is kokusu eşlik ederken karanlığa.. her şey alabildiğince kötü görünebilir gözüne..

kirli havayı ciğerlerine doldurmamak gayretiyle minik minik aldığı nefes bir süre sonra göğüs kafesini sıkıştırabilir.. koca bir nefese ihtiyaç duyduğu anda uzun bir aah çekerek kafasını gökyüzüne çevirebilir.

işte o an beklenmedik bir şey de gerçekleşebilir hayatta.. mesela gökyüzünün apaçık olması gibi.. bu ana bir de kayan bir yıldız eşlik edebilir..

kayan bir yıldız..

kısa süren şaşkınlık ardından tekrar bakabilir diğerlerine..

yıldızlar..

yıldızlar, tıpkı insanlar gibi...

diye geçirebilir içinden. yoluna tek başına devam ederken...

04.01.2013

2 Ocak 2014 Perşembe

cevapsızlar onlar

saçlarımı tarıyorum aynanın karşısında.. Islaklar.. Kurutma makinasını prize takıyorum sonra.. Bir elim saçlarımın arasında telaşlı, diğeri kurutma makinasını kavramış.. Gözlerim, aynadaki aksimi takipte.. Su buhar oldukça saçlarım rengini buluyor... Koyu kahverengi saçlarım.. Sonra bir kez daha fark ediyorum aralara karışmış o kalın beyazları.. Onları her gördüğümde yaptığım gibi umursamamayı beceremiyorum bu sefer.. Sanki bana ait değillermiş gibi hissediyorum. Sonra sonra içimden hayat bir ölme hali diye tekrarladığımı işitiyorum.. Hayat bir ölme hali.. Derken o dört kelimelik cümleden geriye hayat kalıyor.. Son altı ayımı gözden geçiriyorum önce hızlıca.. sonra son Bi kaç yılımı.. Şimdi yine bu ana dönüyorum. Beni ben yapan, şu anki kişi yapan şeyler gözümün önünde beliriyor.. Olgunlaşmak diyorum, çevremizle aramıza koyduğumuz o duvarın üzerine her geçen gün bir tuğla daha eklemek sanırım.. Öyle olmasa korkmazdık bu denli yenilerden.. Sonra hızlıca terk ediyorum bu fikri.. Öyle ya, sonsuz arayışımızın sonu olmaz mıydı az önce kafama doluşanlar.. Ama oradan da uzaklaşıyorum Bi sure sonra.. Yeni günlerim, yeni hayatım, yeni insanlar.. Derken aklıma geliyor bazen kendimi geri çekişim ansızın. İncinmekten neden korkar insan bu kadar? Zaman aslında korkuyu değil de korkusuzluğu öğretmeli değil mi? Bilmiyorum içinden çıkamadım şimdi.. Sanırım uykum geldi