30 Ağustos 2012 Perşembe

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar!

Ayaklarııııımmmmm....

Sabahta bahsettiğim gibi, bu akşam Selin ve Mehmet'in Kına Gecesi vardı..

Normal şartlarda akşam organizasyona gideceksem; günün ilk ışıklarında uyanır akşam mükemmel görünmek için bildiğim tüm bakımları, vücudumun ayrı ayrı noktalarında uygulamaya koyardım.. Ama bu sabah ööyle keyifsiz uyanmıştım ki, günümde o seyirde devam etti..

Kına 19:30'da başlıyordu.. Bense saat 18:45 olmasına rağmen hala elimdeki kitabı bitirme çabasındaydım.. Neyse ki 18:45 gibi kendimi duşa atmıştım.. Ama öyle bir sürat olamaz.. Bitmek bilmeyen hazırlık sürecim yüzünden defalarca yolda, kapıda beklettiğim arkadaşlarım bu halimi görseler kahrolurlardı heralde :))

Neyse hızlı alınan duşun ardından, hemen bir fön, ardından makyaj... İşim neredeyse tamamdı.. Ama saçımı dağınık topuz yapacağım için elbisemi giymem gerekiyordu... Allahımm o elbiseler nasıl bir eziyettir bize... Elbise daracık.. Baktım olacak gidi değil, fermuarı kapatmadan topuzumu yaptım, fermuarımı çektim ve 25 cm'lik topuklularımı da ayağıma geçirdim.. Artık hazırdım.. Tek bir sorun vardı, o da uzun zamandır ayağıma topuklu giymemiştim.. Aklıma ilk gelen şey; acaba şöyle asortik bir düşüşle kolumu bacağımı kırar mıyım oldu...

Sonunda organizasyon alanına vardım.. Hemen gelin ve damadın yanına gittim.. Uyumlu bir çift ( Gelin pembe tuvalet giymiş,  damat pembe kravat takmış ) Mutlular, heyecanlılar.. Herşey olması gerektiği gibi yani..

Derkeeen gelin ve damat terasa çıktı ve ilk dansları başladı.. Mehmet, benim uzatmalının çocukluk arkadaşı.. Aslında bizden çook sonra başladılar.. Biz ayrıyız ama onlar hayatlarını birleştirecek kadar kenetlendiler birbirlerine.. Allah mesut bahtiyar etsin canlarımı :))) Ama öyle bir an geldi ki.. İlk dansları esnasında tam karşılarında oturuyordum.. Gözlerindeki o mutluluk, aşk.. Nasıl derler.. Kıskandın mı diye sorarsanız.. Kesinlikle kıskançlık değil, çünkü onların evlenmesini ben o kadar uzun zamandır istiyorum ki... Nedeni kıskançlık olamaz.. Pekii neden gözlerim doldu öyleyse... Neyse nedenini boş vereyim en iyisi :)

Eh sonra oynama fasılları, kakara kikiri derken kına hazırlandı.. Bide gelini ağlattık mı :) Yalnız özellikle gelin ağlatma kısmı orada bulunan tüm kızcağızlar için bildiğin eziyete dönüştü.. Herkesde bir karış topuklu, daracık elbiseler.. Adet bu ya, yere çömelmek gerekiyor.. Gelin de ağlamak bilmiyor.. En son dedim az daha bu pozisyonda durursam felç geçiricem.. Yanımdakileri örgütledim kalkalım diye.. Diğerleri de bu anı bekliyormuş demek.. Bir anda herkes kalkıverdi.. Derken kınayı yaktık...

Damadın kınasını da parmağına ben yaktım.. İnşallah hayırlı uğurlu olur :)

Kınalı


Bende kendi sol elime kınamı yaktım.. Eskiden olsa, ııyyy ne kınası, hayatta elimi sürmem leş gibi kokuyooo derdim.. Demek yaş ilerleyince insan böyle şeylerle bir anda haşırneşir olabiliyormuş.. Bayaa da beklettim elimde kınayı, yıkamadım ama çok az tutmuş... Bu, evde kalacağımın bir işareti olabilir mi dersiniz!!




İşte bu geceden bana yadigar kalanlar; 1 adet kola bağlanan eşarp, 1 adet duvaklı genç kız tacı, 1 adet kına mumu, elimdeki belli belirsiz kına izi, gözümde bir damla yaş, davul gibi şişmiş ayaklar, Onları bu şekilde gördüğüm için dudağımın kenarında asılı kalan gülümsemem...

Bu yazıyı bitirmek istediğim şarkım geliyor :)


Herkese iyi geceler....

Geldi mi hepsi üst üste gelir :(

Selam..

Bu sabah uyandığımda rahatça yapabildiğim tek şeyin gözlerimi açıp kapamak olduğunu anladım.. Boğazımda felaket bir ağrı vardı... Karnımsa boğazımın ağrısından iki kat daha feci durumdaydı... Yatakta biraz kendimi dinledikten sonra zar zor kalktım... 

Sn. Altınmeşe ve Beni




Kalkınca aynada bi baktım kendime sol yanağımda kocaman bi sivilce var..  Tam İzzet Abinin beninin olduğu yerde...





Artık yapacak hiç birşey yoktu.. Başıma her ne gelirse gelsin, kendimi çok yoğun geçireceğim bu hafta sonuna hazırlamak zorundaydım.. 

İlk önce Hemen kahvaltılık gevreğimi bol süt ile ıslatıp, neredeyse çiğnenmeden yutulacak dereceye gelinceye kadar beklettim..Sonra afiyetle miğdeye indirdim.. Yemekten sonra biraz daha mantıklı düşünebilmeye başlamıştım.. Hemen annemden nane - limon kaynatmasını istedim... Sonra da şu güzel şarkıyı açıp kafamda bir planlama yapmaya başladım...


Eveeeett....

Nane - limon'um da geldi :)

Şu bir kaç günlük aktiviteleri düşününce karnıma giren kramp bir anda iyice arttı...

Bu akşam eski sevgilim Taner'in en yakın arkadaşlarından Mehmet'in ( Tabi yıllardır biz de arkadaşız ) ve Sevgili arkadaşım Selin'in Kına Gecesi var.. Normalde bir yazlık elbise giyecektim ama havalar serinlediği için  kaşe elbisemi giyeceğim.. Denedim içine girebiliyorum :) Sanırım biraz daha zayıfladım :) Otelde çalışmış olmamın bana en büyük katkılarından biri de, birbirinden güzel ve şık elbiselerim + topuklu ayakkabılarım :)

Ne diyordum;

Bu akşam Selin ve Mehmet Kına Gecesi
Yarın akşam Selin ve Mehmet Düğün
Cumartesi - Pazar Ailecek İstanbul Turu
Pazartesi asker arkadaşımız ( Dünkü yazımda bahsi geçen Kızıl Saçlı Gülşah'ın 1 numaralı kankası :) ) Samet ile buluşma...
ve Pazartesi gerçekleşmesi muhtemel Keman Dersi...

Bir oooofffff çeksem... Benim gibi yorgun bi kız hangi enerjiyle bunları gerçekleştirecek hiç bilmiyorum..

Yine melankoliye bağladım... Şarkılar hep bu modda devam ediyo...


Neyse ben yavaştan akşama hazırlanmak için aranızdan bir süreliğine ayrılıyorum..

Kalın sağlıcakla :)

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Kızlar kızlar gelem miii :)

Herkesee kucakk dolusu selaaammm :):):)

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, bugün kız kıza günüydü...

Daha sabah gözümü açar açmaz Bursa'ya gitmeliyim dedim.. Kalktım hemen Derya'yı aradım.. Demek o da çok bunalmış olacak ki, fazla ısrar etmeme gerek kalmadan önerimi kabul etti..Saat 1 gibi yola çıkarız dedik.. Konuştuğumuzda saat 10'u biraz geçiyordu...

Aslında rahat rahat hazırlanmak için yeterince vakit vardı ama herkesin son zamanlarda dilinde dolaşan şu Pucca'nın yazdığı kitabı okumaya başlamıştım.. Kitap sarınca hazırlanmak yerine son ana kadar okumayı seçtim ve Derya'yı biraz bekletmiş oldum.. Ama olsun, çok zaman harcamadan da istediğim kadar bakımlı olabilmiştim :P

Yola koyulduk... Tam 1 saat süren korkunç bir otobüs yolculuğu yaptık ( 4 yıl boyunca devam eden Gemlik - Bursa seferlerinden sonra, nadirde olsa bu mesafeyi almak deyim yerindeyse nefesimi kesiyor )

Whopper Junior Menu :)
Sonunda Kent Meydanı AVM'ye geldik.. Çok uzuuun ve yorucu bir gün olacağı baştan belli olduğu için önce hemen bişeyler yedik.. Malum, aç ayı oynamaz derler :) Hele bir de alışveriş için mağazalar gezilecekse, yemek yemek bir yerde zaruri ihtiyaca dönüşüyor :) Nede olsa yüksek efor sarf ediyoruz :))))

Yemeğimizi yedikten sonra hemen kendimizi mağazalara attık.. Etekler, ayakkabılar, çantalar, gözlükler.. Gören der ki bu kızlar bir tır dolusu parayla gelmiş, Kent Meydanı'nı satın alacaklar :) Halbuki ikimizin de cebinde 10.-TL nakit vardı yola çıkarken, 5'ini BUKART'a bağladık, kalanıyla da şehir içinde ulaşımı karşılayacağız :) Ama durum o kadarda vahim değildi.. Ceplerimizde, sonradan ödemelerini nasıl yapacağımız hakkında hiçbir fikrimiz olmayan kredi kartlarımız vardı nede olsa.. Eğer bişeyi çok beğenirsek alırdık.. Canımızdan kıymetli miydi :)

Neyse ki kooskoca Kent Meydanı'nda kendimize alacak birşey bulamamıştık ve kendimizi Bursa'mızın bir diğer alış-veriş merkezi olan Zafer Plaza'ya attık..Plazanın bizim için 2 önemli anlamı vardı.. 1. si Kent Meydanı'nda bulunmayan bi kaç mağazayı daha gezmek, 2. si de Makbule ile buluşmak.. Makbule ile buluşana kadar, 3 giyim mağazası, 1 aksesuar mağazası, 1 iç giyim mağazası, 1 kozmetik mağazası gezilmiş ve gerekli olan ihtiyaçlar giderilmişti.. Kredi kartındaki borç büyüyor, limitse iyice küçülüyordu.. Ama mutluyduk.. Yok yok aslında mutlu da değildik de hani eğer beğendiklerimizi almasaydık o zaman kesin mutsuz olurduk.. Alınca teselli bulduk :)




Alışverişimiz bitince Makbule ile buluşma adresimiz olan Starbucks'a gittik..






Mayk ve Ezgi :)



Makbule yani Nam'ı diğer Mayk en köşe masayı kapmıştı :) Bildiğime emin olduğum bir şey vardı ki, iki kadının bir araya gelmesinden daha tehlikeli birşey varsa o da üç kadının bir araya gelmesiydi :)





Ezgi ve Derya :)



Biraz hasret giderdikten sonra cadı kazanını kaynatmaya başladık.. Çorbanın içinde eski sevgililerden tut, yeni flörtlere, iş ortamındaki kılçıklardan tut ev ortamındaki gerginliklere, makyaj malzemelerine artık aklınıza daha ne gelirse...



Derken beklenen telefon geldi !!! Evet.. Üç'ken Beş olacaktık :) Ekibin diğer iki üyesiyle buluşmak üzere yola koyulduk.. Yeni buluşma mekanımız Tabipler Lokaliydi.. Biz mekana vardığımızda Sevgili Berceste ve Gülşah, duvar dibinde güzel bir masada yerlerini almış biralarını yudumluyorlardı bile :) Kısa süren bir sarılma, öpüşme faslından hemen sonra burada da hemen derin bir sohbetin içinde buluverdik kendimizi.. Normalde gayet ciddi ve belli bir yaşın üstündeki kişilerin tercih ettiği Lokalin dört bir yanında çınlayan şen kahkahalarımızla mekana adeta bir canlılık gelmişti :)

Soldan Sağa; Ayakta Duran Tombul Ezgi, Turuncu Saçlı - Badem Gözlü - Marjinal Gülşah, Sarışın - Okyanus Gözlü Makbule ( Mayk ), Esmer Dilber - Gözlüklü - Taş Bebek Berceste, Kavruk Tenli - Fit - Hatun Kişi Derya :)

Evet, kızlarla hep birlikte olduğumuz masada konuşulanlar ile ilgili ser verip sır vermem :) Ama yazıma oldukça manidar bir şarkıyla son vermek istiyorum...

Ve bir de iyi ki varsınız çılgın hatunlar topluluğu :)


Herkese iyi gecelerrrr :):):)

28 Ağustos 2012 Salı

Biraz uyku, biraz film, biraz serinlik :)

Herkese selam :)

Dün yaptığım bira - turşu keyfi gece bana pahalıya mal oldu... Hani ateşler içinde kavrulmak derler ya, aynen o durumu yaşadım.. Neredeyse bir damacana su içtim, 20 dakikada bir banyoda vücudumu ıslatıp geldim bana mısın demedi :)

Neyse ki bugün hava serinledi de, çalışmadığım için tüm günümü yatağımda uyku keyfi yaparak geçirdim.. Arada bir tane de film izledim..

IMDb'de 8.6 puan alan, 2011 yapımlı film, temelinde aile ilişkilerini konu alan, insanı düşünmeye iten bir filmdi.. Ama bu filmi, çok sık film izlemeyenlere önermiyorum.Zaten film izlemeye yeterli vakit ayıramıyorken bir çözümleme filmi zamanlarını boşa geçirdiklerini düşündürebilir böyle arkadaşlara.. Benim fikrimi sorarsanız çok beğendim :)

Neyse gün içinde evden burnumu çıkarmadığım için, sevgili arkadaşım Derya ile kendimizi biraz dışarı atacağız.. İtiraf etmeliyim ki kendimi çok heyecanlı hissediyorum çünkü bu akşam çıkarken kapşonlu montumu giyeceğim :) Her zaman mevsim geçişleri beni heyecanlandırmıştır... İlk hırka - mont giydiğim, ilk tişört giydiğim günlerde çocukça bir çoşku kaplar içimi...

Hele bir de sonbahardan kışa geçerken kalın yorganların serildiği ilk gece var yaa... Değmeyin keyfime.. Hemen yorganın içine süzülür, çılgınca ellerimi, ayaklarımı soğuk olan kısımlarda gezdirir, içimde oluşan ürpermelere, şen kıkırdamalarım-kahkahalarım karşılık verir :) Yazarken bile keyiflendim :)

Evet, artık hazırlanmak zorundayım, yoksa Derya geldiğinde hazırlanmadım diye beni yer bitirir.. Yazıma eve geldiğimde devam edeceğim... Meraklanmayın ben gelene kadar bu güzel şarkı sizlere eşlik edecek :)



Deryacım geldi :)

Şimdilik görüşmek üzereeeee :):):):)):)

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Bir gün de böyle geçip gitti....

Herkese selaaammm...

Bu gece yalnız kaldım :)

Aslında esas isteğim canım ailem ve babamın yakın dostlarıyla birlikle keyifli bir akşam geçirmekti.. Ama babam bugün yorgun olduğu için planı yarına erteledik.. Tabi bende bu hevesimi farklı yöne kanalize etmek istedim.. Çünkü açıkçası bi iki yudum bişeyler içmek istemiştim ve tek başıma içtiğimde zaten içimde yaşayan  % 60 melankolik, % 40 eğlenceli ruhum bir anda % 100 melankolik bir hal alıyo...

Herkesin başına gelmiştir.. ( Murphy Kanunu :) )  Tam birilerine her zamankinden çok ihtiyaç duyduğunuzda hepsi ortadan toz olmuştur :D İşte benimde sevgili arkadaşlarımın bugün yaptıkları tam olarak buydu...


Bende başa gelen çekilir deyip, 2 biramı, turşumu ve bir de UYKUSUZ'umu alıp paşa paşa döndüm evime.. Şimdi odamın balkonunda kendime güzel bir yer yapacağım ve yavaş yavaş alkolün kanıma karışmasını bekleyeceğim :)



Bu arada çook önemli bişeyi sizlerle paylaşmayı unuttum... Ben neden bu akşam böyle içmek istedim biliyor musunuz ??? İşte bu yüzden... Sonuna kadar dinlemenizi temenni ederim... Belki farklı farklı yerlerde ama ortak hislerle benim birama siz de ortak olursunuz :)

İlk biramı bitirdim.. 50 cl... Benim gibi az içen ve hastalık nedeniyle de uzuuun zamandır ağzına içki vurmayan birinin çakırkeyif olması için oldukça yeterli.. Şimdi dolaptan 2. biramı da almaya gidiyorum..



Bir de yazıma başlarken yanlızım demiştim.. Fikrim değişti.. Bu gece kesinlikle yanlız değildim.. Ay bana eşlik etti.. Ve birde bağıra bağıra söylediğim şarkılar, türküler...



Bu arada yarı çıplak balkon sefam aşırı rüzgar çıktığı için daha keyifli bi hal aldı.. Hemen odama girdim, üstüme kalın bişeyler giydim.. Serin havaları çok severim... Tercih sahibi olursunuz herşeyden önce.. Sıcaklardan bunaldığınızdan biraz üşümeyi de tercih edebilirsiniz; üstünüze bi iki parça geçirip vücudunuzu korurken, rüzgarı yüzünüzde hissetmeyi de.. Ben 2. seçeneği tercih ettim...Şimdi daha bi mutluyum :)

Eeee o kadar bira içince tuvalet uğrak mekanınız halini alıveriyor :) Tam çıkacakken banyoda karnı dolu bir sivrisinekle karşılaştım.. Her yer beyaz olduğu için diğer alanlarda yaptığı gibi kolayca ortadan kaybolamadı.. Hemen avladım onu.. Şaakkkk diye.. Sonrası malum, paramparça iki avucumun arasındaydı... Bi an dedim ki kendi kendime bir canlıyı paramparça ettin, ama kılın kıpırdamadı. Ezilerek ölmek nasıl bişey fikrin yok, ama ona bunu yapıyorsun.. Sonra kendime şu sözleri söylerken buldum... AMA SEN KAN İÇMENİN NASIL BİŞEY OLDUĞUNU DA BİLMİYORSUN... Mevzu orda kapandı. Ellerimi yıkadım, balkona geçtim.. Ölen öldüğüyle kalmıştı, hayata devam eden vahşetine kılıf uydurup mutlu mesut yaşamaya devam etti..

Derken Ezgi'nin Günlüğü'nden Eksik Birşey şarkısı çalmaya başladı... Balkonda gözlerim kapalı, arkama yaslanmış şarkıya eşlik ederken farkettim, erkek sesinin yanında, kendi sesimin nasıl da tatlı geldiğini :) Sesimi  dinledim, sesimi sevdim.. Sonra düşününce.. yalnızsın dedim..Bi an içimde deli gibi aşık olma isteği yükseldi.. Hem çok değişik birşey istemiyorum ki.. Her zamanki gibi, çook aşık olmak isteği benimkisi.. Ne yapayım, olunca tam anlamıyla oluyorum işte.. Heyecandan titriyorum.. Karnımdaki kelebekler deli gibi oradan oraya uçuşuveriyo.. Aaaaşşkk... Aşk ne de güzel şeydir!!!

Bu gecelik benden bu kadar..

Ama gitmeden sizlere son bir armağanım var....



Herkese sevgiler - saygılar :)

26 Ağustos 2012 Pazar

Birkaç arkadaşı olmalı insanın...

Tekrar selamm...

Şu an üstümde bornozum kafamda havlu, kucağımda yemek tepsisi bir taraftan ağzıma annemin yaptığı leziz bamyaları tıkıştırırken bir taraftan da size yazıyorum... 

En son öğleden sonra saat 1 de bişeyler atıştırdığım için, deyim yerindeyse açlıktan gözüm dönmüş :) Malum çalışmayan bi insan olarak kemerleri sıkmak gerekiyor, ki bende öyle yapıyorum ( dışarda para harcamıyorum :D )

Tabi bunları sahip olmadığım paradan bahsetmek için yazmadım :) Pazar günümün nasıl başladığını hepiniz biliyorsunuz zaten... Sonra çocukluk arkadaşım Serdar aradı.. Çıkalım diye.. İşte  üstüme o an elime geçenleri geçirip çıktım.. 

JANE :)
Sonra onlara gittik ve dünyalar tatlısı köpeği Jane'yi de alarak vurduk kendimizi yollara... Esas planımız bir diğer çocukluk arkadaşımız olan Özra'yı da alarak birlikte vakit geçirebilmekti..

Özra'nın işini bitirmesini beklerken bi kaç yere uğradık.. Her gittiğimiz yerde Jane'e de insan muammelesi yaptık...



Sonra beklenen kişinin de işi bitti ve yola koyulduk.. Tesadüfen bu aralar hepimiz işsiziz.. ve yine tesadüfen hepimizin biraz keyfi kaçmış durumda...

Serdarın Çocukluğu :)
İnsanlar yaş aldıkça çocukluklarından uzaklaşırlar... Artık o eskiden yaşamış olan haylaz çocuk ölmüştür sanki.. Her adım ölçülü her adım hesaplı olmak zorundadır başka insanların yanında... Elimizde değildir, oynarız kendimize biçtiğimiz rolü...

Benim Küçüklüğüm :)

Ama ONLAR'la birlikte olunca iş değişiverir... Üstünden 40 yılda geçse unutmazlar onlar birlikle pırt yaptığınız günleri veya altınıza işediğiniz veya çook yaramazlık yapıp suç ortağı olduğunuz günleri.. İşte ancak onların yanında çok rahatça parasızlığınızı dışa vurabilir, eksikliklerinizden gülerek bahsedebilir, hesapsızca ve mahçup olurmuyum demeden içinizdeki tüm ezginlikleri paylaşabilirsiniz...

Bizde bu öğleden sonra öyle bir gün yaşadık işte... İçimizden biri 1 şişe birayla sarhoş oldu, haline güldük- eğlendik... Bir diğeri çok acıktı, şimdi yemek yiyeceğiz diye gönlünü eyledik, Başka birinin tuvaleti geldi az daha dayan birazdan ordayız diye destek verdik :D
Özra'nın Büyüklüğü :)


Nerde olduğumuzun hiç bi önemi yoktu, yol kenarına çekip, yere oturup, karşımıza denizi, arkamıza arabayı alıp dertleştik... Bir günlüğüne büyük dertleri olan, küçük çocuklar olmuştuk..








Ve Yeni Türkü'nün de dediği gibi; ÇOCUKLARDIK, PARLAK YILDIZLARDIK O ZAMAN :)


Tekrar görüşeceğiz :) Şimdilik Hoşca kalııınnn :)

Pazar Sendromu

Herkese selam...

Pazar günlerine oldum olası gıcığım ben... Geçmişten günümüze Pazar'ın korkulu rüyam olması için oldukça geçerli sebeplerim vardı...Adeta karabasan gibi çökerdi üstüme..

Küçükken pazar günleri banyo günümüzdü.. ( Daha bebek denecek yaşta önce kaynar suyla haşlanıp, sonra da kaçmak üzere koştururken poposunu cayır cayır yanan banyo kazanına yapıştıran bi çocuk için, banyoyu sevmemek gayet normal olmalı :))) ) Annem zorla banyoya sokar keseleye keseleye yıkardı bizi :) 

Sonraa cumartesi günü haylazlık edip ev ödevlerini yapmadığımızdan, yetiştirmek için canhıraş uşraştığımız gündü...

Bi de o günlerde devir televizyon devriydi.. Şimdiki gibi bilgisayar falan yok.. Tv de boyuna verilen western filmler, haber ve tartışma programları... E tabi baba da evde.. Uyuduğu için rahat rahat kuduramıyosun.. 

Büyüyünce de durum değişmedi.. Ünv. de aynı durum devam.. İş hayatında da koooskoca stresli bir haftanın habercisi pazar günü... 

Herhalde herkes benimle ortak hislere sahiptir..

Bende yine bu sıkıcı pazar gününde kendime meşgale ararken; odamdaki eski ıvırzıvırları depoladığım ( daha doğrusu tıkıştırdığım ve de asla içinde ne olduğunu bilmediğim ) koca yığını kurcalamaya karar verdim... Neler varmış meğer orda... Haaalaa şaşkınlığımı üstümden atamıyorum, ama öyle birşey buldum kii tüm sıkıntılarım geçti..  Uzun zamandır kaybettiğimi sandığım flash diskim de ordaymış.. Ve kaybettiğimi sandığım onca fotoğraf, müzik arşivi ve belge :):)

Hani bir aralar sık sık haber programlarında çöp evler yaratan ihtiyarları izlerdik... Meğer işte tam benim içimde de öyle bi ihtiyar yatıyormuş.. Hiç bir şeyi silmeye kıyamayan, her şeyi ayrı ayrı depolayan ben, bu huyum sayesinde bu sabah çok keyifli bir geçmiş yolculuğu yaptım.. Sevgili eski sevgilimin sevdiğim yönleri, birlikte dinlediğimiz şarkılar, arkadaşlarımızla geçirdiğimiz tatlı anlar..

Sonra bi anda efkarlandım.. Az önceki heyecanın yerini derin bi üzüntü aldı... Resmen kıskandım eski Ben'i.. Sanki artık eskisi kadar mutlu olamıyormuşum gibi hissettim... Ve o kadar sevgi dolu ve masum değilmiş gibi.. Sanki artık kimse beni o kadar çok sevmeyecekmiş gibi...

Ama ben biliyorum... Tüm bunların sorumlusu PAZAR'dı... Yine o kazandı... Yine kasvetli ve sıkıcı bi hal aldı..

Yazıma dinlemenizi ve sevmenizi umut ettiğim "Çiçeklere Su Vermeyi Unutma" şarkısıyla son veriyorum... 



Görüşmek üzereee :)

25 Ağustos 2012 Cumartesi

"Yeşilçam"

Tekrar merhaba...

Eveeet... Madem bu benim blogum, öyle ise Yeşilçam'dan bahsetmemek olmaz.... Ama benim hayatımda o kadar büyük etkisi var ki o özel insanların, tek bir yazıyla bitirmek mümkün değil...

Bu gece benim için Yeşilçam'ın Efsane aşıkları olan ( Bu konuda katii suretle sabit fikre sahibim ); Kadir İnanır ve Türkan Şoray'dan bahsetmek istiyorum...

Selvi Boylum Al Yazmalım.. 




( Her izlediğimde istisnasız beni hünhür hüngür ağlatan yegane filmdir... Hele bir de Cahit Berkay'ın tarifi mümkün olmayan ezgileri mükemmel oyunculukla birleşince, seyrine doyum olmayan bi eser çıkmış ortaya..)

Bu arada beni aşırı rahatsız eden bir durumdan söz edemeden geçemeyeceğim; böyle bir başyapıtın ardından Selvi Boylum Al Yazmalım diye dizi yapmak da ne oluyor !!! Neyse bu yersiz girişime olan tepkimi belirttiğime göre devam edeyim :)


Selvi Boylum Al Yazmalım.... 

Aşktır..
Katıksız güvendir..
Hayal kırıklığıdır..
Boğazda yumruktur...
Yolculuktur..
Umuttur...
Tutkudur...
İhanettir..
Emektir..
ve Sevgidir...






Hele filmin sonunda öyle bir çelişkide kalır ki insan.. Bir tarafta Aşk, bir tarafta Emek...




Filmi her izlediğimde bir yanım çocuğu da alıp İlyasla git der...


Diğer yarım Cemşitin güvenli sıcaklığını emeğini insanlığını nasıl ezip geçersin der... Herşeye rağmen verilen doğru kararla buruk bir şekilde veda ederler bize...




Film o kadar hayat kokar ki... Hepimizin içi ürperir.. Yaşadığımız hayal kırıklıkları zihnimizde belirir...




İşte böyledir Yeşilçam...





Yeni bi başlangıç mı ? Hadi canım...

Selam...

Bugünden itibaren küçük ve saçma hayatımla ilgili "herşeyi" sizlerle paylaşma kararı aldım...

Tabi işe kendimi tanıtmakla başlamam gerekiyor sanırım... Herşeyden önce hayatımı geçirdiğim dört duvar.. 


( Duvarlarımda sık sık asıp çıkardığım posterlerin izi var ( annem bu durumdan hiç memnun değil ) :D  )

 ( Benim emektar elektrom :) )

 ( Keman çalanlar!!! Yay çekmek nasıl bir eziyettir yahu.... )

( Bu da klasiğim ve zilli tefim... Zilin sesinden çok hoşlanıyorum doğrusu )

İşte benim inim :) Neredeyse zamanımın hepsini geçirdiğim küçük dünyam... Ama benim gibi dağınık bi insana göre oldukça küçük.. 

5 ay önce kanser olduğumu öğrendim, ancak erken teşhis sayesinde 2 ameliyatla hemen hemen sağlığıma kavuştum diyebilirim.. Hastalık benden bir şey aldı o da mesleğim.. Otellerde düğün ve kongre satışı yapıyordum ( aslında iyi de oldu çok stresli ve yoğun bir işti ) En iyi tarafı para kazanıyor olmamdı doğrusu :) Artık çalışmıyorum.. 

Hayatta en zor şeyin ne yapmak istediğini bilmek olduğunu sanıyordum hastalığımdan önce.. Çalıştığım iş beni mutsuz ediyordu.. Ama ne yapmalıydı... En sonunda karar vermiştim ben müzikle ilgili bir iş yapmalıydım... Peki nasıl ??? Çalıştığım süre içinde tüm kazandığım parayı harcamıştım.. Aileme 8 yıllık uğraştan sonra ben çalışmayacağım müzisyen olmak istiyorum da diyemezdim.. Yani belki diyebilirdim ama demedim.. Yeni başlangıç insanı olduğumdan Bursa'dan İzmir'e taşınma kararı ile bir anda işimden istifa ettim ve beş kuruşsuz iş bulmaksızın taşınmak için gerekli adımları attım.. İşten ayrılır ayrılmaz gittiğim doktor kontrolünde de ameliyat olmam gerektiği ortaya çıktı.. Burnumda kitle vardı, basit bi operasyon olacaktı.. Ameliyatımdan onbeş gün sonra herşeyimi topladım ve İzmir'e taşındım... İzmir'de geçirdiğim üçüncü günün akşamında KANSER olduğumu öğrendim :D

Evet gülüyorum.. Çünkü "İzmir" -yeni bir hayata başlayacağım yer- Ege Ünv. de ameliyat olacağımı öğrenmemle HAYATA TUTUNACAĞIM yer halini almıştı bir anda.. 3 Temmuzda ameliyatımı oldum.. Başarılı geçen ameliyattan sonra da tekrar Bursa'ya "Babaevi'ne" döndüm...Tabi bir süre çalışamayacaktım... Ama artık o stresli ortamlara da dönemezdim... 

Bir düşünsenize, çalışırken yapmayı planladığım ama çevnenin baskısıyla ortaya çıkaramadığım isteklerim bi anda gerçekleşiverdi.. Müzikle mi ilgilenmek istiyorsun ? Hemen... Tatil mi ? Hay hay :)

Şu an keman kursuna gidiyorum.. Elektro ve klasik gitar çalıyordum.. Bilgimin üstüne yenilerini eklemeye başladım... 

Ama işte esas sorun şimdi gündemde.. SIKILDIM... Deli gibi istediğim herşey elimin altında ama ben SIKILDIM...


Bunu benden daha çoook duyacaksınız... O da şöyle :

HERŞEYİN TEK BİR NEDENİ VAR... O DA İNSAN OLMAK !!!!!

Görüşmek üzereee :)