31 Mayıs 2015 Pazar

Yalnızca çocuklar mı günlük yazar?

Bugün Çanakkale Boğazı'nın serin suları öldüren bir cazibeyle içine davet ediyor insanı... Sular bebek mavisi... Dünyalar tatlısı bir esinti var gölgede.


Bu sabah çok erken uyandım. Yatakta yatarken kısacık bi hikaye yazdım. Sonunun iyi mi kötü mü olduğunu kestiremiyorum. Üstelik o kadar kısa olmuş olmasını da aklım almıyor. Hikayenin başında ortasında ve de sonunda, ilaveten sonrasında birçok şey oldu ama bunları sizinle paylaşmayı beceremedim. Yalnızca ben biliyorum.
***
Evden, uyandığım saate nazaran geç sayılabilecek bir vakitte çıkmış oldum. Karnım açtı. Para harcamak istemiyordum. Yine de kendimi çarşıda buldum. Belki kendimi denedim. Satın alma gücüm olmamasına rağmen cebimde taşıdığım kredi kartlarımın vermiş olduğu yersiz güven...!? Neyse ki beş para harcamadan kendimi Çanakkale'nin en saçma bulduğum yiyecek mekanı gözlemecide buldum. Sebebi ise inanılmaz keyifli bir lokasyonda olup, bu kadar berbat hizmet vermeleri.. Gözleme kaşarlı ve patatesliydi halbuki... Halihazırda lezzetti olması için tüm önkoşullar yerindeydi. Gerçekte olanlar ise bambaşkaydı. Gözlemenin tadını ezmesi için çaya dört şeker kattım. Sonra da gözleme ismini neden almış olabileceğini düşünmeye odakladım zihnimi. Pek akıllıca çıkarımlara ulaşamadım. Yani kelimenin kök ve gövdesinden pek uzaklaşamadım. Bu durum zekama bir kez daha burun kıvırmama sebebiyet verdi.
***
Tam yukarıdakileri yazarken etraftaki konuşmaları işittiğimi fark ettim. Mp3umdeki şarkılarım bitmiş liste başa dönmüş. Durum böyle olduğunda alet susuyor. Listeyi yeni baştan çalmak için onayım anlamına gelen tuşa basmam gerekiyor. Ne garip, Mp3un kısa süreli sessizliğinin yarattığı boşluk hayatımdaki birçok şeyden daha önemli. Hatta tahammül edilemez. Neden neden...

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Hayal Ürünü

Her zaman yaptığı gibi uykusundan uyanmıştı. Eğer uykuda ölmediyse sıradan bir eylem sayılabilirdi bu uyanış. Bu sıradanlığı bozan şeyin ne olabileceğini algılamak o an için oldukça güçtü. Yataktan kalkıp bir adım atmaya çalışınca tıpkı deniz içinde yürümeye çalıştığı zamanlarda olanlar oldu. Boy aynasının önünde ayakta dikilirken saçlarının suda nasıl süzüldüğünü seyretti. Bir anda pencerece doğru döndü. Suyun içinde olmasına rağmen alışılageldik hareketlerle yürümeye çabalayarak uzun denebilecek bir süre sonra pencereye ulaştı. Pencereyi açıp elini dışarı uzattığında tamamen sular altında kaldıklarını anladı. O an tam ne düşündü bilemiyoruz. Dört katlı binanın çatı katında oturuyordu. Sanırım her yerin sular altında kalmasının verdiği rahatlık ve endişe ile o an bunun en iyi fikir olduğunu düşündü... Pencerenin kenarına çıktı ve eskiden olsa gökyüzü olduğuna yemin edebileceği "su boşluğu?"na bıraktı bedenini. Bir kaç saniye sonra  apartmanın zemin katında yerde yatıyordu. Kısa bir an parçalanmış kafa tasından yerlere yayılan kanı gördü. Köpüklü koyu kırmızı, yoğun...


Not: Bu yazı kuşlara ithaf edilmiştir.

29 Mayıs 2015 Cuma

29 Mayıs 2015 Akşamı


saat dokuz buçuğu biraz geçti. Tüm gün evdeydim. Yattım. İki film izledim. Bolca meyve yedim. Aldığım kavun bol şekerli çıktı. Biraz canım sıkkındı. Okulda saçmasapan şeyler oldu dün. Sonra bu akşam oldu işte. Gökyüzü enfes görünüyor. Az önce yolda bi sincap gördüm. Hemen o an mp3umde çok sevdiğim şarkılardan biri çalmaya başladı. Sanırım bu iyiye işaret...

16 Mayıs 2015 Cumartesi

17 Mayıs 2015 gecesinde böyleydim işte...

Sabah saatin dördü.

Sabah saatin dördü mü? Ben çok değiştim. Eski ezgi olsa saat gecenin dördü derdi. Neden?: Çünkü, henüz etraf zifiri karanlık... Bana bu saate sabahın demeyi öğreten hayatın....

Neyse.

Dört işte.

Enteresan ötesi bi rüya gördüm.. Ne gördüğümü tam hatırlayamıyorum. İyi hissettiren bişeydi çoğunlukla..

Rüyadan daha enteresan diğer durumsa kendimi kuru bi yaprak gibi hissetmem. Biri gelse, bir tarafımı tutacak olsa unufak olacakışım gibi... Burada kuru bi yaprak derken ruh halimi tarif etmiyorum.

Sonra, bi çığlık fark ettim. Bu saatte komşulardan birinin evinde gitar çalıp şarkı şaapıyolar. Tam olarak söyleniyo denemez. Çünkü sesleri ayırana kadar bildiğin olay var zannettim. Allahım yaşlanıyor muyum ben?

Babam gelecek. Bir saate burada olur.. Onu bekliyorum bir yandan.. Yarın birlikte olacağız tüm gün... Şimdi de şuna takıldım. Yarın dediğim günün içerisindeyiz aslında. Acaba bi yabancı dilimizi öğrenirken bu durumu algılayabilmek için ne kadar çaba harcıyor?

Polisi aramakla aramamak arasında gidip geliyorum. Asayişe ihtiyacım var. Geceler; düşünmeyi seven, sessizliğe sarılan insanların olmalı. Hele bu saatte bu gürültücülerin çoktan sızmış olması gerekirdi.

 Bu arada, komşudan kulağıma çalınan gitar seslerini dinlerken, akorun kaçıncı derecesinin bu kadar yoğunlukla bana ulaştığını düşündüm. Bi süre düşündüm işte.. İşitme hocam Kazım bilse gözleri dolardı heralde. Ya da umursamazdı.

Güzel bi şarkı dinliyorum şu an... Listedeki tek şarkı.

Sizinle de paylaşmamı ister misiniz?


Çok çok uykum var.


12 Mayıs 2015 Salı

Ahh siz yok musunuz?

Ah insanlar!

Neden bu kadar önemlisiniz?

Neden, her adımda, her anımda, kendimden önce sizleri düşmek..?

Bu anlaşılma tutkusu neden?

Ya görünür olma çabası?


***

Sanki,

Hayatı"m"daki rolü"m" sizinkinden az...

Oysa ki bu "benim" filmim...


****



Hayatta kalmak için birlikte yaşamalıydık biz...

Hayattayız, yaşıyor muyuz sahiden?


****

Ah yok olsanız, yok olsam...

Yok'lukta hiç'lik, var'lıkta hiç'liğe yeğdir.


***

8 Mayıs 2015 Cuma

Halay

Yazmaya ihtiyacım var. 

Bir süredir kafamda yazıyorum. Aslında, bilgisayardan uzak olduğum anlarda, birden bir bakıyorum bambaşka bir dünyanın içindeyim. Memnun ediyor beni bu durum. Tamam, oldu diyorum. Bunu yazayım ben. Tam bilgisayarın başına geçince, o eşsiz bütünlük bozuluyor. Kelimeler dört bir yana dağılıyor.

Kendimi; mahalle düğününde, "tam halaya kalkmışken" bir anda mezdeke çalmasıyla birlikte, ıssızlaşan pistte biraz utangaç, biraz şaşkın etrafa bakarmış gibi hissediyorum.

( Yukarıdaki cümleyi ilk okuyuşta anlayanın alnından öpmeli. Ama ama ama... Öyle hissediyorum işte. )

Ne diyordum, kelimeler...

Halay gibi. Evet... Hani halay çekerken olur ya, önce sevdiğin-yakın hissettiğin kişinin yanına girersin.. Bir süre sonra araya başkaları girer.. Bir bakarsın yanındakiyle arana onlarca kişi girmiş.. Umarsızca devam edersin yine de... Ahenkli, hareketli, sıcak... 

Kelimeler benimle oynuyor. 

Yazmaya ihtiyacım var.

Neden yazamıyorum?

Neden....