22 Ağustos 2015 Cumartesi

Bu yazıya bir başlık gerekiyor-du!


En yetenekli olduğum konulardan biri de sıkılmak. Öyle sanıyorum. Bursa'ya ailemin yanında gelişimin birinci haftası dün doldu. Bugün ikinci haftanın ilk günü. Yarın Çanakkale'ye dönüyorum. Muhtemelen orada da bu depresif ruh halini koruyacağım ama en azından yalnız kalacağım. Böyle dönemlerim var benim. Sevgisizlikten, bencillikten, soğukluktan ölebilirim. Bu ruh hali bir fili bile sıkıntıdan ortadan ikiye ayırabilir.


Aslında bu karnımdaki his, kıpırtı hep aynı. Aşık olduğumda, çok korktuğumda, çok sıkıldığımda... Karnımda oluşan fiziki his, o aynı. Ama ruh halim durumu bu şekilde yorumlamama sebep oluyor işte.


Şu an oturma odasında üçlü koltukta kulağımda mp3 dinlerken bunları yazıyorum. Babam ise karşı koltukta belgesel kanallarını zaplıyor. Kendimi son derece ergen hissediyorum.


Bunun sebebi ne, çok merak ediyorum. Bu dünyada en çok sevdiğimden emin olduğum insanlarla birlikte olma şansını yakaladığım şu kısacık zaman dilimi, bana neden bu derece tahammül edilemez geliyor? Kendimi sırf bu sebeple pislik gibi hissediyorum. Suçluluk duyuyorum ama içimdeki bu gitme, uzaklaşma arzusunu bastıramıyorum. Sanki burada esaret altındaymışım gibi hissediyorum, neden?


İçimdeki boşluk bazen herşeyi, herkesi yutuyor. O anlarda kendimden bile kaçmak istiyorum. Bu çok edebi gelebilir. Kendinden kaçmak nedir diyebilir bunu okuyan bir insan. Sanırım sahip olduğum tüm rollerden arınmak bunun anlamı... Hiçbir numaraya yalana başvurmadan, tüm nezaket ve görgü kurallarını bir kenara itip içimden geldiği gibi olabilmek... Bu ihtiyaç tespiti oldu. Bunu sağlayabileceğim ortam biraz yalnızlık gerektiriyor.

9 Ağustos 2015 Pazar

Son öptüğüm dudaklar sana aitti.

Son öptüğüm dudaklar sana aitti.

Bu loş ve serin akşam üstünde o anları hatırlamamı işe bu zamanlamaya bağlıyorum.

Yine de içim elvermiyor böylece bırakmaya... Ardından gelen soruyu da bu hisse borçlanıyorum o sebeple.

Senden sonrası olsaydı, aklım yine onca an arasından seçip çıkarır mıydı o küçük kaçamağımızı?

Şu son cümleyi yazdıktan sonra yüzümü görmeliydin halbuki.

"Kaçamağımızı"

Bir süre asılı kaldı bakışlarım o kelime üzerinde.

Sonrasını tahmin etmek senin için güç muhakkak: muzur bi gülümsemeydi yüzümdeki.

Aslında bizim birlikte yaptığımız da biraz muzurluk değil miydi canım?

Hani bazen insan kendini şımartmak ister. Ne bileyim böyle sıkı bir diyet yaparken, istikrarlı giderken hani, bir çikolata yemek ister. Yer de o çikolatayı. Sonra birazcık pişmanlık duyar. Ama çikolatayı yerken aldığı hazza yanaşamaz bile pişmanlık hissi. Böyle devede kulak gibi kalır.

İşte böyleyken böyle.


7 Ağustos 2015 Cuma

Beşyüzonüç

Kendimi, toparlayıp odamın zeminine yaydığım taşları sayarken buldum. 

513...

Onları yalnızca saymıyor, tek tek inceliyor, okşuyordum da...

Taşlara karşı olan ilgim eskiye mi dayanıyor yoksa kendi kendime icat ettiğim yeni bir tutku mu bilemiyorum. Ama ne acayip şeylerdir aslında onlar... Hele deniz tuzu değmiş olanlar... Hele hele dalgalarla yoğrulmuş olanlar...

Her birine tek tek bakıyorum. Ruh gibi onlar da...Ruhlarımız gibi... Ne çok yaşanmışlık, olduğumuz şey haline getiren bizi...
  
Bir başlangıç arıyor yine de insan, bir çıkış noktası... 

Kırılma anları olur hayatta. Benim hayatımın bilmem kaçıncı parçaya ayrılışına tanıklık eden tarih; 2015 yılının Temmuz ayına ait olan 13. gündü.

Uzun uzun anlatmak da istiyorum ama buna gerek yok. 

Korkuyordum ben. Hayattan. İnsanlardan. Kendimden. Saatlerden. Yollardan. Hayallerimden. Ölmekten. Babamdan. Her şeyden işte...

Sonra ölüm karıştı hikayeye. Ölüm ki; yarım kalmışlık...

Çıktım ben de, yollara çıktım. 

Korkunun ecele faydası olmuyordu. 

Korkmadım o andan sonra.

Sonrası iyilik güzellik...
 
Hani "bazı anlar" diye ayırırız ya hep. Hayatla ilgili o kadar gözümüz korkmuş ki, tesadüfen yaşanan mutluluklara "anı"demişiz. Hayatı yaşamayı bırakıp geçmişteki "tesadüfler" ile gelecekteki "hayaller" arasına sıkıştırmışız koskoca hayatı. İşte ben bunun nasıl bir aldatmaca olduğunu gözlerimle gördüm. Öyle anlar yaşadım ki, her biri eşsizdi. Hiç biri tekrar yaşanmayacak anlar... Ben de hayatımda ilk defa yalnızca o anları yaşadım. Ve o anlar ne geçmişte kaldı ne de geleceğe taşındı. Ben de yeni anların peşine düştüm. 

Tüm olanlar olurken yanıma anı yaşamayı unutmamak için, hayatın ne eşsiz ne renkli olduğunu hatırlamak için taşlar aldım.

513 taş...