23 Ağustos 2013 Cuma

Gökyüzünü Severim

23 Ağustos 2013 / Gemlik'ten geçen bulut kümesi

Evet gökyüzünü severim ben... Yüksekliğini, genişliğini, ferahlığını...

Güneşli bir günde beliren bulut kümesinin değerini de bilirim, yağmurlu bir günde bulutların arasından göz kırpan güneşin kıymetini de..

Geceyi de severim hem ben.. Ay'ın hallerini... Sonra en çok da yıldızları.. En romantik hayallerimi sorun bana misal; illaki bahsi geçer zat-ı muhteremlerin.. Ah bi de kayarlarsa gözlerimin önünde, dileklerim ardı sıra diziliverir bi çırpıda...

Hele hele günbatımları.. Bir de deniz varsa ortada.. O an kimse değmesin keyfime.. Mavinin, turuncunun, pembenin, beyazın tonlarında yokoluverir tüm dertlerim.. İnanmazsanız işte siz de bakın.

















Bi de eserse oooof of.. Hani hafiften serin.. Rüzgar dağıtırsa saçlarımı.. O zaman hepsini daha da, daha da çok severim.

Ne diyordum; ben gökyüzünü severim.



21 Ağustos 2013 Çarşamba

Ben Sana Söylemek İstiyorum Ki

Günümün yarısında kendimi bi pislik gibi hissettim. Sabah uyandım, tv karşısına geçtim.. Peş peşe Yeşilçam filmleri izleyip yedim, yedim, yedim, yedim.... Bu esnada sürekli geleceğimi planladım.. Planladıkça açlık hissim büyüdü. Büyüdü... Kendimi kaybettim. Buzdolabındaki her şeyi yedim.. Sonra da dolabı.

Neyse.. Geçirdiğim bu aşağılık saatlerden sonra duşa girdim. Babaanneme sipariş ettiğim ve %100 memnun kaldığım keseyle keselendim. Keselenirken de gelecek planları yaptım.. Planladıkça temizlenme arzum arttı.. Artıkça daha da keselendim.. Daha, daha, daha da.. Derimi beş kat incelttikten sonra duş!!!'tan çıktım. Odama girip direk eşofmanlarımı giyindim.

Daha fazla evde tutamazdı kimse beni. Çıktım.. Kanal boyundan denize doğru yürümeye başladım. Bulunduğum noktadan güneş görünmüyordu önce.. Ama gökyüzü koyu turuncuydu.. Sanki yanıyordu gökyüzü.. Heyecanlandım.. Adımlarımı hızlandırdım.. Güneşi gördüm.. Şaşırdım.. Koskocamandı güneş..  Koskocaman ve tupturuncu... Ben ona doğru koşarken o kaçtı benden.. Çarçabuk battı.. 

Gün Eş'i

Sahile vardığımda güneş batmıştı ama gökyüzü turuncuyla mavi arasında renk kartelası gibiydi.. Ahşap köprüden geçtim.. Oyuncu bi arkadaşla karşılaştım.. Yerde yatmıştı.. Hemen yanına çömeldim.. Başını, göbeğini, kulaklarını sevdim.. Patilerini okşadım..Hemen sırtını yere yaslayıp patilerini havaya kaldırdı... Burnunun ucunu bileğime yasladı.. O ıslaklığı ve soğukluğu hissettim..Ağzının kenarlarını kaşıdım.. Sonra vedalaştık.. Ellerim simsiyah olmuştu.. Çim sulama zımbırtılarından birine yanaşıp ellerimi yıkadım.. Sonra banklara doğru yürüdüm.. Yine giderken bacaklarım ıslandı o çim sulama zamazingoları yüzünden..

Deniz yine enfesti.. Tam benim sevdiğim gibi.. Onu da çektim.


Sonra ahşap banklardan birine oturdum.. Kulağımda Mp3'üme özenle seçip attığım şarkılarım eşliğinde denizi izledim.. Ben denizi izlerken rüzgar da yanımdaydı.. Saçlarımı savurdu önce.. Sonra ensemi, boynumu, kulaklarımı okşadı.. Etrafta kimse yoktu..Şarkılara sesli eşlik ettim bende.. Hava kararana kadar denizi izledim.. 

Gökyüzünde dolunay vardı ama deniz karanlığa bürünmüştü.. Ay'a baktım o da tıpkı güneş gibi koskocamandı.. Garipsedim.. Biri gündüzün biri gecenin gardiyanıydı sanki.. Görevi devralmış, tıpkı güneş gibi heybetli.. Ama denizi karanlıkta bırakmış, dağın tepesinde.. Denizle ay küskün sevgilileri anımsattı bana.. Ay teselliyi Dağ'da bulmaya çalışıyordu ama Dağ hiç bir zaman Denizdeki gibi tüm ihtişamını, güzelliğini sergilemesini sağlayamayacaktı.. Eninde sonunda yeniden buluşacaklardı Deniz'le..


Güneş, Deniz, Rüzgar, Ay derken çalan telefonumla tek başıma geçirdiğim saatler son buldu. Eve döndüm.. Şarkılar söyleyerek..


  

18 Ağustos 2013 Pazar

Hey Barmen, Bana Da Aynısından!



Bok gibiyim.

İki gün sonra yetenek sınavım var.. Kendimi hazır hissetmiyorum.. Sanırım hiçbir zaman da hissetmeyeceğim.. Her sınav yapılan okulda beşyüz kişiyle yarışacak olma düşüncesi beni hasta ediyor.. Şaka değil gerçekten hasta oluyorum.. Misal, iki gündür migrenden yatıyorum. Bi ara deprem olunca çıktım o kadar...

Her şey çok belirsiz.. Belirsizlikleri sevmiyorum.. Ne olacağını bilmeyi istemişimdir hep.. Her şeyin sonunu bilmek...

Hep yeni oluşumlar içerisinde olmaktan yorgunum.. Gençken deli gibi çalışıp bir hayat kurmak zorunluluğundan... Toplumun beklentilerinden..

Nefis yemek yapan, eli temizliğe çok yatkın olan, hanım hanımcık bir ev kızı olmadım. Bundan sonra da olmak istemiyorum..
Evlenmek ve herifin tekine bağlanıp onun emirlerine göre yaşamak da bana göre değil..
Sorumluluk alacağım bi iş de istemiyorum. Kariyer de..

Ne mi yapmak istiyorum?

Mesela spor yapmak istiyorum. Ama bu çok önemli, bu iğrenç sıcak havalar geçtikten sonra..
Sonra denizi izlemek istiyorum.. Gün batarken özellikle..
Müzik dinlemek istiyorum yüksek sesle..

Hadi sizinle çok sevdiğim bir şarkıyı paylaşayım.. Bunu herkese yapmam.. Dinlerken kulaklarınızın bu şarkıyı duyabiliyor olmasına minnettar olmalısınız.


Yine de biliyorum, hayat yeniler kendini....

7 Ağustos 2013 Çarşamba

İçimdeki Dünya ( İğrenç Hikayeler Serisi 4 )

Aynaya bakıyordu... Sessizce, vücudunu inceliyordu.. Memeleri, göbeği, parmakları... Her bir uzvu ovalleşmişti.. Aslında dikkatli bakıldığında hala yakışıklı bir adamdı.. Çok ama çok dikkatli bakıldığında... Kimi kandırıyordu ki.. Ayna karşısındaydı işte.. Derin bir iç çekişi duyuldu yalnızca.. Yine sözlere dökmedi içinden geçenleri... Daha fazla bu manzaraya dayanamayıp hızlı hızlı üstünü giyinmeye başladı.. Zaten bünyesi de hassaslaşmıştı, duştan çıktıktan sonra uzun süre çıplak kalması üşütmesine neden olabilirdi.. Pijamasını giyindikten sonra yatağına girdi....

On yıl içerisinde nasıl bu hale gelebilmişti.. 6 yıl öncesine kadar durumu yine bir şekilde dengeliyordu ama son altı yılda kilo almasına dur diyebilen olmamıştı.. 85 kilo ağırlığında uzun boylu fit bir adamken şimdi neredeyse 170 kilo olmuştu...

O günleri düşünüyordu...Gençlik günlerini.. Aslında ne kadar konuşkan ve mutlu bir insandı...O zamanlar aklından ne geçiyorsa yapıyordu.. İçinden geçen her şeyi söylüyor, gitmek istediği her yere gidiyordu.. Bir takım zevklere sahipti.. Ne zamandan beri yaşamaktan vazgeçmişti.. Ne zamandır suskunluğa bürünmüştü.. Hatırlayamadı.. 

Ailesiyle de görüşmeyeli çok olmuştu.. Yalnızca annesiyle iki günde bir telefonlaşıyordu o kadar... 

Tekrar gençlik yıllarına gitti.. Aslında müzikle ilgileniyordu ancak babası istedi diye iktisat okumuştu.. Üniversitede tanışıp sevdiği kızı da yine aileler anlaşamıyor diye bırakmak zorunda kalmıştı.. İş hayatı da özel hayatı gibiydi.. Hep başkalarının istediklerini yapmak zorundaydı.. Aksi halde tutunabilmesi mümkün değildi.. Hayat ona kabullenmeyi, susmayı öğretmişti.. Hatta dayatmıştı.. Başka şansı yoktu.. Bu dünyada var olabilmek için kendi isteklerinden vazgeçmek zorundaydı.. Öyle de oldu.. O konuşkan, neşeli adam gitmişti.. Artık çok fazla cümle kurmuyordu.. Konuştuğu zamanlarda da ağzından genelde "peki, nasıl isterseniz, tabii ki, haklısınız, emredersiniz" gibi kelimeler dökülüyordu..

Zaman ondan mutluluğu almış, yerine bu kiloları vermişti.. Çok yorgundu.. Annesinin telefonunu 4 gündür açmamıştı.. İlk defa bu kadar ara vermişlerdi konuşmaya.. Annesiyle konuşmak istememesinin bir sebebi de kendini kötü hissediyor olmasıydı.. Son günlerde kalbi sıkışıyordu.. Annesi sesinden anlayıp endişelenecek, belki de yanına gelmeye çalışacaktı.. Ama bunu istemiyordu.. Annesinin yanına gelmesi demek yeni emirler demekti..

Bu düşünceler onu iyice bunaltmıştı.. Uyusa iyi ederdi.. İşe gidebilmesi için erkenden uyuması gerekiyordu.. Bir an aklından yıllardır içine neleri attığı geldi.. İktisat okumuştu ama içinden şarkılarını söylemeye devam etmişti.. Sevdiği kıza hiç bir zaman söyleyemediği o aşk dolu, özlem dolu yakarışları içinde yankılanıyordu.. Çevresindeki ikiyüzlü, yalancı, duygusuz, para hırsına kapılmış insanlara aklından geçen her şeyi söylüyordu..Ama hep içinden... Bu düşünceler içerisinde uyuyakaldı...

Saat sabahın dördüne geliyordu.. Birden derin bir sızı ve baskı hissetti göğsünde.. Nefes alamıyordu.. Kalbi deli gibi çarpıyordu.. Paniklemişti.. Ama bağıramadı.. Yardım isteyemedi.. Ağır cüssesi hayata tutunabilmesini sağlayabilecek tüm imkanları elinden almıştı.. Bir kaç dakika içerisinde sessiz bir şekilde hayata veda etti...

Annesi, içinde büyük bir huzursuzluk hissediyordu.. Konuşmadıkları beşinci gündü ve daha fazla dayanamadı.. Telefonunu sürekli arıyor ama bir türlü cevap alamıyordu.. Bir süre sonra sarjı biten telefondan sesli mesaj çağrısı gelmeye başladı.. Bunun üzerine iş yerini arayan annesi, o gün işe gitmediğini öğrendiğinde çılgına döndü ve hemen ilk otobüse atlayıp oğlunun evinin yolunu tuttu.. Anneydi.. Bir aksilik olduğunu hissediyordu.. Neyse ki yedek anahtarı vardı.. Eve geldi.. Kapıyı çaldı ama cevap veren olmadı.. Bunun üzerine kendinde olan yedek anahtarı kullanarak eve girdi.. Yine seslene seslene odaları gezerken yatak odasında oğlunun cansız bedeniyle karşılaştı.. 

Genç yaşta hayata gözlerini yuman evlatlarının kendiliğinden öldüğünü kabullenememişlerdi..Neden? diyorlardı.. Öğrenmenin tek yolu vardı, otopsi yapılacaktı...

Otopsiye alınan adamın koskoca karnını yardıklarında; daha önce hiç işitilmemiş çok güzel bir müzik sesi yayıldı odaya. Öylesine duygulu, üzgün, yer yer hırçın bir müzikti ki bu, duyanlar kulaklarına inanamadı.. Adam, yapmak isteyipte yapamadığı ne varsa hepsini içine atmıştı.. Açılan kesik sayesinde içinde tuttuğu ne varsa dışarı fışkırdı...O koskoca bedenden söylenememiş sözler çıktı.. Gidilememiş yerler.. Doyasıya öpülememiş sevgililer.. Ağaçlar, kuşlar, denizler...Hayaller, masallar çıktı... Adamın içine hapsettiği ne varsa, işte o an hepsi özgür kaldı.... 

***Son***

4 Ağustos 2013 Pazar

Tükeniş ( İğrenç Hikayeler Serisi 3 )



1. Bölüm:
Sıçrayarak kalktı yatağından.. Gördükleri dehşete kapılmasına neden olmuştu... Kesilen soluğunu düzene sokabilmek için pozisyonunu değiştirdi.. Alnındaki teri sildi.. Daha önce hiç böyle gerçekçi bir kabus görmemişti.. Her şeyi hissetmişti... Gözünü tekrar kapatmaya korkuyordu... 

2. Bölüm:
Yalnız yaşıyor olması ilk defa canını sıkmıştı. Yalnız olduğunu unutabilmek için televizyonu açtı, karşısındaki kanepeye oturdu..Hala o kadar gergindi ki; dizlerini karnına çekip sımsıkı bir şekilde kollarıyla kavradı.. Televizyon açıktı ama o hala gördüklerini düşünüyordu.. Kısa bir an için gözü duvardaki saate ilişti..Gece saat üç'ü on yedi geçiyordu..Tüm tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.. 

3. Bölüm:
Ani bir refleksle yerinden fırladı.. Tüm camların ve kapıların kapalı olduğuna emin oldu.. Girdiği her odanın, banyonun, tuvaletin ışıklarını açtı.. Gecenin üç'ü olmasına rağmen televizyonun sesini yükseltti.. Bu yalnızca bir tesadüf olmalıydı.. Beyninin ona oynadığı bir oyun... Kendini buna inandırmaya çalışsa da içinden yükselen o ses, kum saatinin akmaya başladığını söylüyordu.. Bu düşünceler içinde kaybolmuşken bir anda televizyondan çıkan gürültüden cılız şekilde işitilen zilin sesini duydu.. Hipnotize olmuşçasına kapıyı açtı.. Açtığı gibi de yüzünde o şiddetli ağrıyı hissetti.. Gelen, aşırı sesten çılgına dönmüş olan alt komşusuydu..

4. Bölüm:
Önce yüzüne sonra da midesine inen yumruktan sonra yere yığılmış kalmıştı.. Çılgına dönen komşusu üzerinden atlayarak salona geçip televizyonun fişini çekmişti.. Sonra da söylene söylene aynı şekilde evine gitti.. Midesine yediği yumruğun etkisi ve duyduğu korku bir anda kusmasına neden oldu... Kapısının önüne öylesine çok kusmuştu ki, bir an her şeyi unutup sadece nasıl bu kadar çok kusabilmiş olmasına şaşırdı.. Derhal bir şeyleri değiştirmeliydi.. Ancak titiz bir insandı ve rüyasındaki gibi bir kaç rulo tuvalet kağıdıyla kapısının önündeki kusmuğu temizlemeye başladı..

5. Bölüm:
Her yeri kusmuk olmuştu.. Üstelik ilk anın şokuyla anlamamış olsa da dudağı yarılmıştı ve henüz kanı durmamıştı.. Üstündekileri çıkarıp kirli sepetine attı.. Soğuk suyla duş aldı.. Bu onu kendine getirmişti kısa süre içinde olsa.. Duştan çıktıktan sonra dudağına küçük bir pansuman yaptı ve yatağına uzandı..Dudağının durumu kötüydü.. Sabah olduğunda hastaneye gidip dikiş attırması gerekecekti.. Bunları düşünürken aniden karına bir ağrı saplandı..

6. Bölüm:
İshal olmuştu.. Hemen tuvalete koştu.. Dışkısıyla birlikte bağırsaklarının da dışarı çıkacağı hissine kapıldı.. Uzun süre klozette oturdu.. Odasına geri döndüğünde su içinde olduğunu fark etti.. Çok aşırı terliyordu.. Susuzluktan dili damağına yapışmıştı.. Su içmek için mutfağa gitti, musluğu açtı ama su akmıyordu.. Daha bir saat bile olmamıştı duş alalı.. Şaşırdı.. Buzdolabına yöneldi ama orada da içecek hiçbir şey yoktu.. Çok susamıştı ama çok da yorgundu.. Tekrar yatağına döndü ve uzandı.. Terlemesinin üzerine bir de titreme eklenmişti.. Üşüyordu. Saate baktı, neredeyse altı olmak üzereydi.. Kalktı ve üzerine bir şeyler giydi..

7. Bölüm:
Evi yerleşim merkezine biraz uzaktı.. O kadar su kaybetmişti ki, derhal birşeyler içmeliydi.. Halsiz düşmüştü.. Otobüs durağına varabilmesi için ıssız bir yol boyunca yürümesi gerekiyordu.. Evi geride bırakmış olmasına rağmen durağa varabilmesi için en az yirmi dakika daha yürümesi gerekiyordu.. Sabahın erken bir saatiydi.. Her zaman şehirden uzak olması nedeniyle huzurlu bulduğu evinden artık taşınması gerektiğini geçirdi aklından.. Hala terliyordu ve yine tuvaleti gelmişti.. Çevreye bakındı gelen geçen yoktu.. Ağaçların arasına girdi ve tuvaletini yaptı.. Tekrar yola çıkacakken o sesi duydu..

8. Bölüm:
Duyduğu ses onu öylesine ürkütmüştü ki; korkudan çığlık attı.. Saniyeler içinde o iri köpek baldırına yapışmıştı.. Dehşete kapıldı önce kaçmaya çabaladı ama yapamayacağını anlatınca yerden aldığı taşla hayvanın kafasına vurmaya başladı.. Bir süre sonra köpek iniltilerle oradan uzaklaştı.. Bacağından koca bir parça kopmuştu ve çok ciddi kanaması vardı.. Ne yapacağını bilemez vaziyette bağıra bağıra ağladı.. Canı çok yanıyordu.. Bacağı için hemen bir çözüm bulmalıydı yoksa kanamadan burada ölecekti.. Kemerini çıkardı ve yaranın biraz üst kısmından sıkıcıca bağladı.. Tişörtünü de yaraya basmıştı.. Yürüyecek durumda değildi.. Çevreden bir arabanın geçmesini diliyordu.. 

9. Bölüm:
Vücudundaki sıvının büyük çoğunluğunu yitirmişti.. Güneş tepede yükseliyordu.. Bir gariplik vardı.. Hayatında güneşi hiç bu denli hırçın hissetmemişti bedeninde.. Güneş ışınlarının değdiği yerlerde küçük sızı veren ısırıklar hissediyordu sanki.. Hücrelerindeki sıvının buhar olduğunu, kurumaya başladığını hissediyordu... Bu onu öylesine korkutmuştu ki.. Birden tekrar midesi bulanmaya başladı.. Ancak gece kusmuştu.. Su bile içmemişti.. İçinde kusacak hiçbir şey kalmadığını düşünürken, ağzından yere yeşilimsi bir sıvı aktığını gördü.. Mide öz suyuydu bu.. Ağzı zehir gibiydi.. Az sonra bayıldı..

10. Bölüm:
Bilinci yerine geldiğinde içinde bulunduğu durum az sonra aklını yitirmesine neden olacaktı.. Hayatı boyunca böylesine bir acı hissetmemişti.. Karnının üzerinde kargalar vardı ve gagalarıyla bağırsaklarını eşeliyorlardı... Çığlık atmak istedi ama ağzından çıkan tek şey hırıltılar eşliğindeki kandı..  Bacağı da güneşin etkisiyle kurtlanmıştı.. Milyonlarca küçük diş bedenine dört bir yandan saldırıyordu.. Karıncalar ve örümcekler de ziyafet şölenine dahil olmuştu.. Kendini kurtarmaya hali yoktu.. Kabusu gerçeğe dönmüştü.. Doğa onu kurban seçmişti...  Diri diri tükendiğini hissediyordu.. Bu korkunç sona layık bir hayat yaşamış mıydı? Hayatı boyunca sadece ona yapılmasını söylenenleri yaptığı, gerçek bir aşka ve bir aileye sahip olmadığı için vücudunda hissettiği acıdan daha büyük bir acıyla sarsıldı.. Aklından son geçen şey "bir şansım daha olsa"ydı...

11. Bölüm:
Sıçrayarak kalktı yatağından.. Gördükleri dehşete kapılmasına neden olmuştu... Kesilen soluğunu düzene sokabilmek için pozisyonunu değiştirdi.. Alnındaki teri sildi.. Daha önce hiç böyle gerçekçi bir kabus görmemişti.. Her şeyi hissetmişti... Gözünü tekrar kapatmaya korkuyordu........... Yatağından kalktı, ışıkları açmadan mutfağa ilerledi.. Buzdolabından su şişesini çıkarıp kana kana içti.. Sonra birden gülmeye başladı... Önce yavaş yavaş, sonra kahkahalarla.. Artık biliyordu, bu onun son şansıydı...  


***Son***




3 Ağustos 2013 Cumartesi

Aaaaşşşk Sen Nelere Kadirsin :)


Küçükken senin içine ne katmışlar da böyle tatlı olmuşsun derlerdi. Bende sayardım şeker katmışlaaar, bal katmışlaaar, çukulata katmışlaaar, reçel katmışlaaar diye...

Şimdi büyüdüm. Artık senin içine ne katmışlar diyenim yok. O yüzden bende kendi kendime sordum "Sahi benim içime ne katmışlar?" diye.

Bence benim içime sırf aşk katmışlar.

Mayam aşkla yoğrulmuş bir kere... Dünyaya geliş sebebim bir çılgınlık anı.. Bir kalp çarpıntısı.. ( Tamam tamam kaza kurşunu diyelim şuna :D )

Bu heyecanlarım, çıldırışlarım, zamansızlıklarım, kalp çarpıntılarım, bitmek tükenmek bilmeyen aşklarım..

Nesin, kimsin diyene açık formül işte.. Ete, kemiğe yukarıdakiler ilave...

Sonuç olarak; yine aşık oldum.

2 Ağustos 2013 Cuma

Masa

Metronomu 55'e getirmiş keman çalıyordum. Sonra yoruldum ve metronomu kapatmadan yatağa uzandım..Her bir vuruşta sanki "masa" diyordu alet..

Masa... Bana büyük ahşap masamızı anımsattı..Sonra düşündüm ve bir evi yuva yapan en önemli eşyanın masa olduğuna kanaat getirdim.

Biz Ankara'da yaşarken evimizde koskocaman ahşap bir masa vardı.. Tüm aile bireylerini etrafına toplardı o ahşap masa.. Bir arada oturur yemeğimizi yer, sohbet ederdik.. Kahvaltıda, öğle yemeğinde, akşam yemeğinde, doğum günlerinde, altın günlerinde...

Hem sadece yemek için de değil, evin çocuklarının yegane oyun alanıydı o masa.. Abim, ben ve çocukluk arkadaşımız Özgen'le bambaşka bir dünya yaratmıştık o masanın altında.. Orası evimiz, gemimiz, uzay mekiğimiz, her şeyimizdi.. Hem bir suç işlediğimizde kendimizi en güvende hissettiğimiz saklanma yerimizdi o masanın altı.. Sığınağımızdı..

Sonra Gemlik'e geldik, masa da bizimle geldi ama Ankara'daki evimizden daha küçük bir eve taşınmıştık.. Artık evimizde o koca masaya ayıracağımız bir alanımız yoktu.. Masa parçalara ayrıldı, depoya kaldırıldı. Evde diğer eşyalara yer açıldı.. Abimle ortak hayal dünyamızda da koca bir gedik açıldı..Gidişiyle bireyselleştik.. O kendine yeni bir dünya kuruverdi masadan sonra; televizyon ünitesinin alt orta dolabında Kinder Süpriz Yumurtalardan çıkan oyuncaklarıyla.... Ben dışarda kaldım.. Kendime yeni bi dünya oluşturamadım onun gibi.. O yüzden hep ondan gizli dolabına baktım, o okuldayken oyuncaklarını kurcaladım..

İşte o masa bizi "biz" yapan şeydi sanırım.. Biz'likten ben'liğe nasıl geçiş yaptığımızı üzerinden 15 yıl geçtikten sonra bugün anladım...