14 Ağustos 2014 Perşembe

biri bana gelsin

Insanın en istekli olduğu anlar, harekete geçmeye en uzak olduğu anlardır. Misal, gecenin üçünde uzun zamandır planladığınız ama bir turlu başlayamadığınız yürüyüşü yapmaya karar verirsiniz. Sonra tıka basa yedikten hemen sonra diyete başlamaya hazır hissedersiniz acıkmaya çok vardır çünkü... Benim durumum da buna benziyor. Sadece benziyor tabi....


Benim planlarım daha şey... Hani nasıl derler, neyse bulamadım. Siz adlandırın. Dün evden sabaha karşı sessiz sedasız gitmeyi planladım örneğin. Ama öyle bir kurguladım ki kafamda.. Sabaha karşı parmak uçlarımda ayrıldım evden.. Kimliğimi, elbiselerimi, sahip olduğum aileyi geride bıraktım işte.


Bağlar....
Elimizi kolumuzu bağlayan... Esas benliğimizi sağır dilsiz kör bırakan bağlar...


Sık sık hissederdim ait olmadığım bir yerde olduğumu. Yine buldu eski dostum beni... Bu sebeple hep büyük bir yalnızlığa gömülü hissederim kendimi. Karnımda kasılmalar hissederim. Sebebini mecburiyetlere yüklüyorum. Gitmem gereken bir yerler varmış da ben gidemiyormuşum gibi. Hani on adımlık hücresinde bir ileri bir geri volta atan mahkum gibi.


Bazen kadın olarak dünyaya gelmiş olmamın tek nedeninin, içimden fışkıran bu delilik anlarını dizginleyecek tek şey olmasına bağlıyorum.


Öyle olmasa bir başım bir ben giderdik çünkü... Yatardık banklarda da, dağlarda da...


Özgür bir ruh olamadım...


Bir fırtına bekliyorum. Rüzgarı beni önüne katsın. Sürüklesin.

10 Ağustos 2014 Pazar

dolunay da var-dı

Dolunay vardı.

Bana sorarsanız, dolunaylı bir gecede gidilecek en doğru yerdeydik. Deniz Fenerinde* Hatta oraya gidilecek en doğru kişilerle birlikte..


Bir cigaramız vardı birazını o birazını ben birazını rüzgarın içtiği... Söylenecek iki çift lafımız vardı... Hafif müziğimiz vardı bir de yılların eskitemediği dostluğumuz...


Tek eksiğimiz zamandı.. Kısacık akşamdan geriye şu bir kaç satır kaldı...



9 Ağustos 2014 Cumartesi

rica mektubu

beni benden fazla sevme!


rica edeceğim yapma bunu.


bana ayıp olmuyor mu canım?


hadi diyelim bilmeden yaptın bir hata ama insan bir düşünüp de demez mi, bir bildiği vardır diye..


beni benden fazla sevme, ricamdır yapma bunu... ben ki sevgi insanıyım amenna!


lakin,
sevme beni benden fazla ki, sevginin büyüklüğü altında ezilmeyeyim..


daha ben kendime alışamamışken, hayatı anlamamışken hele, bende bulduğunu iddia etme tüm gerçekleri ki korkmayayım...


korkağımdır da ben.. Hemen siniveririm bir kuytuya...


beni sev.


beni, benden fazla sevme kurban olayım!

7 Ağustos 2014 Perşembe

Utanç

Hayattan bu denli soğumam, yeni bir durum benim için..

Eskiden de üzüldüğüm olaylar oluyordu.. Sevindiklerim de... Biliyordum ama üzülmek üzülmekti, sevinmek de sevinmek..

Siz nasıl yaşıyorsunuz, içinizden neler düşünüyorsunuz bilemem.. Konuşmuyoruz çünkü.. Yazan çizen de pek kalmadı...

Sahi ne oldu bana? diyordum bir süredir.

Bana ne oldu?

Soru belli ama aklıma gelen cevaplar tatmin etmiyor beni. Sebep arayışı içerisindeyim sürekli...

Aşık olamıyorum misal 2 yıldır.

Sonra gülümsemeler hep kırık.. En son ne zaman kahkaha attım şöyle ağzımı yaya yaya?

Ne zaman ağladım hüngür hüngür? ( Yazarken hatırladım.. Dedeme ağladım en son.. Vedalaştığımızda... Ama dedeye ağlanırdı zaten.. ) Peki öyle duygulanıp da ne zaman ağladım. Ben ki buğulu gözlerimle nam salmışım.

Genel bir dalgınlık hali.. Beklemeye almışım gibi hayatı...

Neyi bekliyorum diyordum.. Düşüne düşüne bu noktaya kadar geldim..

Doğru cevabı dün buldum ben..

"Korku"

Korkuyormuşum meğer.. O yüzden sinmişim.. Hani korku filmlerinde olur ya, yaratık odaya girer de çocuk dolabın içinde nefes almadan bekler.. Sadece gözleri yuvalarından fırlarcasına izler dışarıyı... Dehşetin onu gelip bulacağı anı..

Korkuyorum ben...

Dün facebook paylaşımlarında gördüm... Derisi yüzülmüş o delikanlıyı.. Bir gün önce kafası gövdesinden ayrışmış o çocuğu..

İtiraf ediyorum.. Psikolojim bozuk, mutsuzum...

Tüm bu kötülük ve dehşet içerisinde her şeyin bu kadar normal karşılanmasına bozuğum.. Neden hala delirmediğimize içerliyorum.

Belki de delilik bu olmalı.. O kadar vahim bir görüntüye rağmen acıyı hissedebilmek için o çocuk yerinde abimin olmabilme ihtimalini düşündüm..

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mı? Bu doğamız mı yani bizim...

Bu sefer bu işkencenin ne kadar sürebileceğinin hesabını yapmaya başlarken yakaladım kendimi.. İnsanlığımdan utanıyorum evet... Hala "normal bir  insan gibi!" yaşayabiliyor olmaktan rahatsızlık duyuyorum...

Ama acı çekmek... Acı çekerek ölmek.. Bu korkuyu atamıyorum içimden... Ölümün kaçınılmaz olduğu bu dünyada, ölüme giderken geçeceğim yol beni insanlıktan çıkarıyor işte.. Zavallı bir mahlukat gibiyim...

Korkuyorum, utanıyorum....