9 Nisan 2013 Salı

Biraz Deniz, Biraz Bira, Biraz Çimen, Biraz Aşk = İzmir

Herkese selam;

Yine neresinden başlayacağımı kestiremediğim bir yazıyla baş başayım.. 8 saate koca bi öykü sığdırdım..

Aslında bi taraftan her şeyi kendime saklamak isteğiyle dolup taşıyorum.. Diğer taraftan yenik düştüğüm hafızamdan geriye kalan ne varsa buraya aktarıp ölümsüzleştirmeyi arzuluyorum..

Uzun zamandır neler yaptığımla ilgili pek bişey yazmadım.. Bi kaç yazı önce bahsettiğim mektuplaşma trafiğimiz yazmak konusunda tüm isteğimi kendi üstüne toplamış durumdaydı...

Askerliğinin bitmesine bir ay kalmışken daha önceden aldığımız Gemlik'te görüşme kararını geçtiğimiz Cuma akşamı aniden gelen güçlü bir istekle bozuverdim... Hatta sırf o plana uyabilmek için haftasonu Gemlik'te çok değer verdiğim dostlarımla buluşma ayarlamıştım. Ama beni anlayacaklarını bildiğim için hemen bilet aldım ve İzmir'e gitmek üzere çantamı hazırladım...

Onca aydan sonra ilk kez görüşecektik ama haberi yoktu.. Hatta çarşı izni alamaması bile söz konusu olabilirdi... Telefonu olmadığından ulaşabilmek için defalarca ankesörlü telefonu arayarak oradan geçen birinin açmasını bekledim. Sonunda... Telefonun diğer ucundaydı.. Hemen, yarın orada olacağımı söyledim.. Şaşırdı.. Sevindi.. Yine o çok keyif aldığımız konuşmalardan birini yapıyorduk.. Hazırlanmam gerekiyordu ama telefon kapanmak nedir bilmiyordu.. Sonunda vedalaştık... Ben duşa, o uyumaya :)

Yolculuğum normalde benden beklenemeyecek derecede relax geçti.. Koltukların rahatlığından mı yanımdaki kadının bi süre sonra yolculuğunun bitip yalnız yola devam edişimden mi emin değilim... Mp3'ümde en sevdiğim şarkılar.. Ardımızda bıraktığımız şehirler, ağaçlar, insanlar... Bi filmin içindeydim artık...

Sonunda yine tepeden aşağıya doğdu İzmir göründü.. Suratıma kocaman gülümsemem yayıldı.. Tek bir sorun vardı.. Saat 10:30 gibi buluşacaktık ama henüz saat 07:30'du...Forum Bornovaya gittim bende... Tuvaletlerden birine girdim.. Kadın olmanın tek iyi yanı bu sanırım... Eğer yapacak hiç bişey bulamazsanız oyalanmak için kendinizi makyaja verin :) Oradan da kahvaltı etmeye girdim bi yere.. Ama yiyemedim..  Vücudumun verdiği tepkiden de anladım ki fena halde mutluluk hormonu salgılıyordum.. Aç olmama rağmen yiyemememin başka hiç bir sebebi olamazdı...

Sonunda telefonum çaldı.. Küçük Park'taydı.. Hemen bi taksiye atladım.. Daha taksi durmadan fark etmiştim onu... Parkta oturmuş gelmemi bekliyordu.. Yanına gittim... Sarıldık...  Hafif rüzgar eşliğinde öylece bi süre kaldık.. Saçlarımı derin derin koklayarak öpmüştü.. Öpüşünü sevmemiş miydim zaten ilk..

Uzun zaman sonra birbirimizi görmüş olmanın şaşkınlığıyla biraz tutuk, biraz ne yapacağını bilemez halde kahvaltı edeceğimiz yere oturduk.. Önümüzde hem çok uzun hemde çok kısa bir günümüz vardı.. İyi değerlendirilmeliydi.. Oturduğumuz yerden kalktıktan sonra bi an kararsızlık yaşasak da; İzmir'deydik... Öyleyse Alsancak'ta bira-patates yapmadan, çimlere uzanmadan düşünülmezdi bu gün..

Metroya bindik.. Ayakta, yüz yüze... Metroya her binen kişi biraz daha yakınlaşmamız anlamına geliyordu.. Bi kez daha sarılmıştık bizde...

Konak metroda indik.. Gün güneşliydi, sıcaktı... Alsancak'a sahilden yürüye yürüye gittik.. Etrafı açık, aydınlık bi mekandı tek istediğimiz... Sıcaktan bunalmaya başlamıştık.. Hemen biralarımızı yudumlamak istiyorduk... Sonunda bi yere oturduk..

Herşey o kadar İzmir'di ki... Yanımızdan geçen faytonlar, ikide bir masamıza gelip gül satmaya ve fal bakmaya çalışan çingeneler, etrafta genç- aydınlık yüzler... Bir de üstüne bira - patates.. Aldığımız ilk yudumla tüm gerginliğimize de veda ettik... Karşılıklıydık... Sonra yan yana...

Biralarımızı içtikten sonra kalktık.. Deniz kenarına gittik... Orada sahildeki çimlere uzanır insanlar.. Gökyüzünü izler, muhabbet eder, çekirdek çitler, bira içerler.. Sevgilileriyle, arkadaşlarıyla, aileleriyle taciz eden bakışlar olmaksızın yaşarlar...

Çimlere uzandık bizde... Başı dizlerimde, ellerim saçında, yüzünde...

Sonra acıktık.. Leman-Kültür'e attık kendimizi... Karşı karşıyaydık bu sefer... Günün sonuna yaklaşmıştık..

Son olarak hayatta en sevdiğim yerlerden biri olan Kıbrıs Şehitleri'ni el ele geçtik...

El ele tutuşması aynı olur mu insanın?

Ve yine metrodaydık... Ama bu kez dönüş için....

Yan yana, el eleydik... Mektupların hesabını yaparken ( sen kaç mektup gönderdin, ben kaç mektup gönderdim diye atışırken daha doğrusu ) karşımızda bizi ayıplayan gözlerle değil; sevecenlikle bakan teyzelerin şahitliğiyle ayrıldık.. Son kez sarıldık.. Son kez öpüştük..

Metrodan indim...

Metro gitti... O gitti...

Ben gittim....



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder