16 Temmuz 2013 Salı

Amonyaklı Pasta

Yıl 1999, 31 Aralık günlerden...

Basbayağı çocuğum... Yılbaşının evde, televizyon karşısında, tüm aile bireyleriyle toplanıp tombala oynanarak geçirildiği yıllar...

Ama!!!

Her halde hiç bir yıl başı, 1999'u 2000'e bağlayan yılbaşı kadar büyük beklenti yaratmamıştı insanlarda..

MİLENYUM Çağı diyorlardı durmadan...

Televizyonda istisnasız herkes gümüş renginde giymiş.. Hatta o dönemler kariyerinin zirvesindeki Mehmet Ali Erbil'in saçları da o renge boyanmış :) Öyle bir izlenim yaratılmış ki, uçan arabalar, ışınlanma, ölümsüzlük gibi tüm bilimkurgu filmi materyali gerçekleşmek için, 1999'dan 2000'e geçmeyi bekliyor. Her şey tamam :D

Tabi saat 00:00'a 10 saniye kala televizyon eşliğinde saymaya başladık.. 10...4-3-2-1 heeeeyy falan dedik de bi bok olmadı. Mesela şu an kullandığım masa üstü 1999 öncesinden kalma :D

Hatta o son yılın hit şarkılarına göz atayım dedim de çok acayipmiş.. O yılı terk etmek hiç iyi gelmemiş bize... Aha onları da aşağıdaki videodan hatırlayabilirsiniz. ( Kabul bi kaç facia var :) )


Ama benim esas bahsetmek istediğim yukarıdakilerin hiç birisi değildi.. 1999 yılının son gününü benim nazarımda unutulmaz kılan tek şey annemin yaptığı o koca yuvarlak tepsi içindeki amonyaklı pastaydı :D Amonyak katkısı olan, yapılırken leş gibi kokan bi hamuru vardı bu pastanın. Hayır, şimdi düşünüyorum.. Bugün dolap silme dolu olsa, ağzıma tek lokma koymam o pastadan.. Yokluk zamanları demek.. 

Neyse, pastanın hazırlığı bir gün öncesinden başlıyor. O iğrenç kokulu hamur fırına sürülünce, mutfakta nefes almak güçleşiyor.. ( Amonyak kokusu nedeniyle ) Ama abimle kedi gibi mutfağın önünde dolanıyoruz.. Annem de mutfağa girip çıkmamızdan pek hoşnut değil, çünkü fırından çıkan kocaman yuvarlak amonyaklı pasta kurabiyelerini tırtıklıyoruz.. Pastanın güzel olması için o tepsi ölçüsünde açılmış yuvarlak kurabiyelerin kırılmaması şart.. Hatta yapılması zor olduğu için, yapılırken fazla fazla yapılıyor ki, bir sonraki seferde hiç hamuruyla uğraşılmadan direk kreması yapılsın... Genelde garibim kurabiyeler benim boğazımdan pasta kremasıyla buluşmaya hiç fırsat bulamadan 100 numarayı boylamış oluyorlar falan... Garip yıllar...

Tekrar 1999 yılı, 31 Aralık öğlen saatlerine dönüyorum.. Bir gece önceden hazırlanmış amonyaklı kurabiyeler bekletildikten sonra, kremasının yapılma zamanı gelmişti.. Ocağın başında en büyük tencerenin içinde kaynamaya koyulmuş kremanın başında, sandalye tepesinde, dibi tutmasın diye karıştırıyordum. Ancak aklım tencerenin dibini yalamaktaydı. Bir an önce krema olsun, pastaya dökülsün ve tencereyi kucağıma alayım istiyordum. O yıllardan kalma bir alışkanlıktır. Tencere, tabak dibi yalamaya bayılırım. Hemde böyle parmakla sıyırarak falan değil, direk tencereye kafayla dalıyorum... Hah, ne diyordum kremanın başındayım.. Baktım ki fokur fokur kabarcıklar çıkmaya başlıyor, anneme sesleniyorum.. Şimdi de sıra pastanın üzerine süs olsun diye serpilecek süs şekerlerinde... Annem arkasını döndükçe küçücük poşetinden bi miktar ağzıma atıyorum.. Şimdi benimle ilgili "ne kadar açgözlüymüş" diye geçirdiniz değil mi içinizden.. Öyle dediniz bana.. Demeyin.. Çünkü ben Amonyaklı pastayı bir bütün olarak sevmiyordum.. Ben Amonyaklı pastayı amonyaklı pasta yapan her bileşenini ayrı ayrı seviyordum.. Bu konu şu satırları yazana kadar yalnızca benim bildiğim bir sırdı.. Pastayı da son derece iştahlı yediğimden, hatta genelde pastanın hepsini ben yediğimden, bu durum kimse tarafından fark edilememişti. Artık bu büyük sırrımı açıkladığıma göre rahatça ölebilirim.

Hoşçakalın :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder