26 Temmuz 2013 Cuma

Bir Kavganın Anatomisi


Yine Dolunay zamanıydı... Her dolunayda olduğu gibi yine beni zor günler bekliyordu.. Neden mi?  Çünkü Allah'ın cezası Ay, Dünyayı çekim gücüyle etkisi altına almış, biz dünyalılar da bu çekime yenik düşmüştük.., Tüm duyularımız kabak çiçeği gibi açmış vaziyette etrafta dolaşıp duruyorduk. Her zamankinden daha aç, daha sinirli, daha duygusal, her neysek daha daha daha daha fazlasıydık işte... İçimizdeki kurt adam uyanmış; pusuya yatmış, sinsice saldırmayı bekliyordu adeta... 

Ama ben tüm bunların farkındaydım. O sabah her zamankinden daha aç uyanmıştım.. Annemin hazırladığı kahvaltı tabağındaki her şeyi yemiştim. Hatta yumurtayı bile kabuğuyla yemiştim. ( Şaka şaka :D ) Sonra sokağa çıktım.. Güneş her zamankinden daha fazla ısıtıyordu sanki. Kavruluyordum.. Sonra otobüse bindim.. Koku duyum çıldırmıştı adeta... Otobüsteki doksan küsür kişinin her birinin ter kokusundan bi gün önce ne yediğini tahmin etmeye kadar vardırmıştım işi.. Her şeyi görüyor , işitiyordum.. Kulağımda kulaklık olmasına rağmen şoförün yanında duran adamla konuştuklarını, hemen arkamdaki sevgililerin birbirine fısıldadıkları aşk sözcüklerini, sağ yan kısımda oturan teyzenin yanında oturan gençle muhabbet kurma çabasını her şeyi duyuyordum.. Duyamadığım anlarda da insanların dudaklarını okuyordum.. Daha fazla dayanamayıp uyuyama karar verdim. Uyandığımda Bursa'ya varmıştık.. 

Otobüsten indim ve derse gittim.. Ders çıkışında da Şeyma'nın ısrarıyla Kahve Dünyası'na gittik ama hissediyordum işte.. Çok yakında bir şeyler olacaktı.. Sandviçlerimizi yedikten ve kahvelerimizi içtikten sonra kasaya yöneldik.. 

İşin aslı tek amacımız kasaya gidip hesabı ödedikten sonra evlerimize dağılmaktı.. O esnada kasadaki dişinin Şeyma'ya sert bir üslupla bulunduğu yerden çekilmesini söylediğini gördüm.. Kısa süren şaşkınlıktan sonra; "üslubunuza dikkat eder misiniz?" sorusuyla bombanın pimini çeken kişi ben oldum... "Sen" bana üslubuna dikkat et diyemezsin, diyordu.. Ama sürekli "sen" diyordu.. Biz "siz" diyorduk... Sonra fark ettim ki sürekli "sen" "siz" diyorduk.. Kim "sen" diyebilirdi.. Kim "siz" demeliydi... O an deli gibi gülmek hatta haykırarak kahkaha atmak istedim. Siz bana "sen" diye hitap edemezsin diyorduk.. Kimin umrundaydı ki... Ama bunun yanında o başka şeyler de diyordu.. Mesela sürekli yanında onu sakinleştirmeye çalışan iş arkadaşına dönüp "daha fazla dayanamayacağım, daha fazla kendimi tutamayacağım" diyordu.. Demekle kalmıyordu da bence.. Son derece samimiydi bu söylediklerinde...Artık koskoca avmnin tam göbeğinde ve dört bir yanı açık en üst kattakinden en alt kattakine kadar herkesin bizi görüp duyabileceği noktada çığlık çığlığa tartışıyorduk.. Herkes bize bakıyordu.. Kafenin Müdürü oralarda yoktu ve kimse onu bizden uzaklaştıramıyordu.. Üstelik artık kasa da yoktu aramızda.. Karşımıza gelmişti.. Hemen karşımda boyu neredeyse göğsüme gelen dişi tarafından tehdit ediliyorduk.. Biz iki kişiydik.. O tekti.. Ama kafa tutuyordu.. Dışarda görüşmek istiyordu.. İşin aslı daha tartışmanın 3. dakikasında pilim bitmişti.. Tüm enerjim kuş olup uçmuştu adeta.. Sanki ben ben değildim de bir kum torbasıydım.. Her şeyin bitmesini istiyordum.. Zaten iş nasıl bu noktaya geldi onu da anlamıyordum.. Diğer taraftan da deli gibi gülmek istiyordum.. Ama normal bi gülüş değil.. Kendimi gülmemek için o kadar sıktım ki, yanaklarım titremeye başladı.. Çevremizde bir sürü insan vardı artık.. Ama hiç kimse birbirini dinlemiyordu.. Biz konuşuyorduk, o konuşuyordu, güvenlik güçleri, avm yetkilisi herkes konuşuyordu.. Kimse birbirini dinlemiyordu.. Yere oturmak ve gülmek istiyordum.. Ama yapamıyordum.. Çünkü kasiyerin vücut dili her an saldıracağının habercisiydi.. En ufak bir boşlukta saçımıza yapışacaktı.. Seri hareketlerle koskoca avmnin göbeğindeki kafede ringe çıkmış boksörler gibi tüm gözler önünde paralayacaktı bizi.. Bu olaydan sonra başına geleceklerin de farkındaydı.. O yüzden daha korkusuz ve ataktı...Bir an bana doğru bir hamle yaptı o an keman kutumun neredeyse çenesinin altına geldiğini fark ettim... Uzun yıllardır dövüşmüyordum.. Üstelik kimseye vurmaktan yana da değildim.. Ama eğer saldırı gelirse kendimi korumak için buna mecbur kalacaktım... Mecbur kalacaktım ama kolumu kıpırdatacak halim yoktu.. Artık ilk ana nazaran daha az konuşuyordum çünkü konuşacak halim de kalmamıştı.. Tüm bunlardan sonra nasıl olduğunu anlamadığım bi şekilde onu bizden uzaklaştırdılar ve biz de danışmaya gittik.. Şikayet formları doldurduk...

 O kadar halsizdim ki, alelade bir form doldurup oradan alabildiğine çabuk uzaklaştım.. Eve vardığımda canlı ceset gibiydim.. Az kalsın bölgesine girdiğimiz kurda yem oluyorduk.. O olaydan sonra iki gün migren ağrısı çektim.. İki gün sonunda görünür zafer bizim olmuştu.. Kafe yetkilileri tarafından defalarca özür için aranmıştık.. Son telefonda da çalışanın iş akdinin fesih edildiğini bildirdiler.. Aslında daha tartışmanın ilk dakikalarında ben durumdan ve ortamdan kopmuştum.. Ne tartışma ne de kasiyerin işten çıkarılması umurumda değildi... Ben her şeyin farkındaydım.

Üstelik bana sorsalardı onlara da söylerdim.. Çünkü tüm bunların sorumlusu aslında Dolunay'dı...

**Son**

2 yorum:

  1. Sen git kızın mekanında üslup eleştirisi yap o kızcağız sesiz kalsın olacak iş mi ? Temiz bir dayak yeseydinde aklın başına gelseydi kurt kadın.

    YanıtlaSil