10 Eylül 2012 Pazartesi

İzmir İzmir....


Alsancak
Herkese selam..

Bu gece İzmir'e gitmek üzere yola çıkıyorum...

İyi kötü beni tanıyan herkes nasıl bir İzmir tutkunu olduğumu bilir... 

Çok değil bundan 5 ay önce İzmir'de yaşayabilmek, orada kısa da olsa zaman geçirebilmek artık hayalin-tutkunun dışında bende bir saplantıya dönüşmüştü.. Sanki oraya taşındığım an, orada bulunduğum an herşey yoluna girecek, tüm olumsuzluklar sonlanacak ve muhteşem bir başlangıcın ardından istediğim herşey bir çorap söküğü gibi büyük bir hızla hayatıma girecekti...

Buna o kadar yürekten inanıyordum ki, hiç tereddüt etmeden, aç kalır mıyım, başıma istemediğim birşey gelir mi demeden kendimi İzmir'e emanet edebilmiştim..

Söyleseler de inanmazdım; orada olmak için yanıp tutuştuğum bu şehirden bu kadar korkacağımı...

Normalde tatil planım belliyse 1 ay önceden neleri giyeceğimi planladığım, hatta neredeyse bavuluma yerleştirdiğim, her gün heyecanla neler yapmak istediğimi tasarladığım, neler yiyeceğimi gün gün liste yaptığım şehir değil miydi artık İzmir..

Peki neden bu kadar isteksiz ve mutsuzdum.. Adımlarım neden geri geri gidiyordu...

Halbuki beni hiç incitmemişti İzmir.. Her geldiğimde kucak açmış, hayatımda en değer verdiğim insanların büyük çoğunluğunu tanımama vesile olmuştu.. Hatta en son gittiğimde de bana hayatımı bağışlamıştı... 

Bir an düşününce İzmir'i "Hayat'a" benzettim... Aslında ben İzmir'e değil Hayat'a küsmüştüm sanki... Herşey o kadar olumsuz, o kadar kötü görünüyordu ki gözümde... En sevdiğim şeyleri yapmak bile bana zevk vermiyordu artık.. Hatta inanmayacaksınız ama eskisi kadar müzik bile dinlemez olmuştum.. En ufak şeyde hünhür hüngür ağlayıp, bulunduğum bir ortamdan çok kısa sürede uzaklaşma isteği duyabiliyordum...

Tabi bunların böyle olmasında çevremdeki insanların da etkisi büyüktü... Yani yabancı insanları es geçiyorum annem ve babam bile aynı cümleleri kuruyordu. KENDİNİ ÜZME, MOTİVASYONUNU YÜKSEK TUT,    SEN NELERİ ATLATTIN, BU KÜÇÜCÜK ŞEYLERİ DERT Mİ EDİYORSUN... VS. VS. VS...

Yani tamam biliyorum hiç bir zaman, hiç bir kimse bir olay başına bire bir gelmedikçe karşısındaki insanla %100 empati kuramaz... Tahmin edemez neler hissettiğini...Ama bi durun..ALOOOO SESİMİ DUYAN YOK MUUUUUU moduna sokup kendinizden, insanlardan, hayattan soğuttunuz be el birliğiyle 4 ay içinde....

Neymiş efendim olumsuzmuşum... E madem o kadar olumlusun, git oydur sende beynini 4 ay içinde 2 defa sonra da onlarca kez tekrar kurcalat yaralarını, kanatsınlar her seferinde aynı acıyı hisset.. İşsiz kal, parasız kal.. İyice asosyal ol... Balina gibi ol...Ol bunları sonra da mutlu mesut kakara kikiri etrafa gülücükler saçarak dolaş.. Yap bunları... Sonra da dinle en yakınlarının, herşeyine tanık olanların bile sanki devlet baskısı varmış gibi hep bir ağızdan Kendini üzme, hayat güzel, motivasyonunu yüksek tut, ne güzel evde yatıyorsun naaralarını... 

Hayır anlamıyorsun madem beni, madem bıktın olumsuz tavırlarla etrafta dolaşmamdan, hiç yaklaşma, hiç konuşma, kendimle baş başa bırak beni.. Bırak melankolimi yaşayayım doya doya.. Zırlayayım, kendimi yerlere atayım.. 

Bir de hiç yediremediğim bir tavır varsa, olumsuz olduğum için beni fırçalayacak kadar hayatıma hak sahibi olmuş insanlar... 

Şu an nefes alamadığımı, sıkıntıdan boynumdaki damarların şiştiğini, kalbimin üstüne on adamın bastırdığını  hissederken mantıklı olmam pek mümkün olmayacak ama, diliyorum ki İzmir bana can olur, yaşama sevinci ve isteği katar, şu kalbimdeki üzüntüleri söküp atar... 

Sanki İzmir'i yeniden seversem, onunla barışırsam hayatta bana tekrar gülümser, beni sarıp sarmalar...

Benim için bu yolculuk umuda yolculuk olur, kaybettiğim kendimi bulmama yardımcı olur...

Yazımı Atatürk'ün çok sevdiği bir türküyle sonlandırmak istedim...

Bir süreliğine hoşçakalın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder