23 Eylül 2012 Pazar

Kalbim Ege'de Kaldı...

Herkese Selam...


2 hafta önce İzmir'e gitmek üzere yola çıkacağımı ve de O'na küskün olduğumu yazmıştım.. Doğrudur.. Ama bu küskünlük fazla sürmedi.. Yine tüm güzelliğiyle, tüm sıcaklığıyla beni sarıp sarmaladı, aklımı çeldi "Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem deniz kokan şehir" İzmir...

Daha ilk gittiğim gün; o içimde çekirge sürülerinin ordan oraya zıplamasına neden olan hastane kontrolünden neredeyse yarım saatte yırtmıştım. Bir haftadır tuttuğum nefesimi bırakmış gibi, hafiflikten uçuşa geçmiş gibi hissettiğimi tahmin edersiniz..

Artık Ege'nin o caaanım sularına kendimi bırakmam için hiç bir engelim kalmamıştı..

Tüm planlar yapıldı, Çeşme'ye gidecektim, Yıldız Sultan'ın yanına.. Uzun zamandır görüşememiştik...İlaç gibi gelecekti.. Akşam İzmir'den birlikte çıktık yola; Göktüğ ( Yıldız Sultan'ın hayat gayesi, biricik oğlu ve de benim minik kardeşim ), Yıldız, Ezgi...

Ezgi - Göktuğ ( Herşeyi Yedik Mi Ne :) ) 


İlk sabah kahvaltımızı "Bizim Ev'de" yaptık... Alaçatı'nın mimarisine uygun taş evin bahçesinde..

Herşey öylesine doğaldı ki; arada bir etrafta dolaşan küçük dostlarımız soframıza konuk oluveriyordu... ( Yok yok tam olarak böyle şirin gerçekleşmedi olay... Allahın horozu bi anda masaya zıplamaya çalıştı.. Tedirgin olduk masanın önüne sandalyeden set falan yaptık gelmesin diye.. Ayrıca sevmediğim ve de tipsiz bulduğum hayvanlar halay çekse bu horozlar halay başı olurdu )

Kahvaltı faslı kazasız belasız bittikten sonra tabii ki Deniz-Kum-Güneş üçlüsünden sonuna kadar faydalanmak üzere Ilıca Plajına attık kendimizi...Bu yıl başımdan geçenler yüzünden denize girmek hayaldi benim için ama şimdi buradaydım işte... Kilometrelerce uzanan, cam berraklığında masmavi deniz, güneşin yakıcılığını hissettirmeyen hafif serin nefesiyle bedenimizi okşayan rüzgar... Herşey mükemmeldi...


Ben bir küçük kurbağa olmuştum sanki.. Derim buruşana kadar, karnım ağrıyana kadar suda kalmak istiyordum.. Oda beni yollamak istemiyormuşcasına sıcacık, çarşaf gibi, yumuşacık kumları, etrafımda yüzen balıklarıyla aklımı çeliyordu..

2 gün boyunca deniz sefamız bu şekilde devam etti...


İlk gün Çeşme ile ilgili ennnn büyük hasretim olan ASUCAN ATOM'a koştuk.. ( Bilenler bilir, Türkiye'de sadece orada yiyebileceğiniz muhteşem ötesi, özel sosuyla ağızlara layık, hergün yeseniz doymayacağınız akıllara zarar bi ekmek arası yiyecek ) Hatta saat 6'da kalmıyor diye erkenden toparlanıp Çeşme merkezdeki dükkana gittik... Dükkanın önüne vardığımda yaşadığım şoku kelimelerle anlatmak mümkün değil.. Hani dayak yesem o kadar olurdu...Aynen şu yazıyla karşılaştım..
Mekan işletmecileriyle ilgili kısa bir bilgi vereyim : Asuman ile Can karı-koca oluyorlar.. Nasıl olmuşsa bu mükemmel yiyeceği icat etmişler.. Ekmek arasına doldurdukları tavuk şinitzel ve özel sosuyla ve de uygun fiyat politikasıyla köşeyi dönmüşler.. Bir de idealistler ki sormayın... Yılın bir ayını tatillerine ayırıp dükkanı kilitleyip giderler... Arkalarında bıraktıkları gözü yaşlı atom severlere bi damla acımadan.. Haaa bi de akşam 6 dan sonra gidersen avucunu yalarsın.. Hiç şansın yoktur.. Demem o ki, eğer bu muhteşem şeyi tatmadıysanız hiç bulaşmayın.. Sonra bambaşka bir şehirdeyken gecenin bi köründe aklınıza gelince ağzınızın suyu aka aka yastıkları çiğnersiniz :)

Neyse bu atom şokundan sonra beni teselli etmek Kumru'ya düştü... Olsun onu da afiyetle mideye indirdim..

Yemek olayını halledince akşam dışarı çıkacağımız için aklanıp paklanmak ve hazırlanmak üzere eve döndük..

Akşama Alaçatı'ya gidecektik.. Orada Otelden eski oda arkadaşım Yeşim'le buluşacaktık..


Yıldız-Göktuğ-Ezgi


Eh buluşmadan önce küçük bir Alaçatı turu hiç fena olmadı tabi :)

Kendimi o kadar rahatlamış hissediyordum ki, sevdiğim ve güvendiğim artık ailemden bir parça olarak gördüğüm Yıldız Hatun ve Küçüğüm Göktuğ'umla uzun zamandır özlemini çektiğim bu sokaklarda gezmek adeta yeniden kokuları duyabilmek gibi gelmişti.. Herşey yeniden anlam kazanmaya başlıyordu, bıkkınlıklarım yaşam enerjisine dönüyordu onlarla birlikteyken... Biraz gezindikten sonra gelen telefonla buluşma noktasına yürümeye başladık...


Bu güzel akşam, güzel bir Alaçatı Restoran'ında uzun zamandır özlemini çektiğim cimcime ve dünya tatlısı Yeşim, arkadaşı Tuğba, sohbetinden her daim feyz aldığım ve ayrıca keyiflendiğim Yıldız Sultan, Miniğim Göktuğ'um ve onun kuzeni Kaan ile birlikte yer yer koyu ve ateşli, yer yer kahkahalı, yer yer dingin muhabbetlerle sona erdi.. Böyle tatlılıklara sahip olduğum için sevinç duymuştum :) Haala fikrim değişmedi tabiiki...


2. GÜN

Gündüz programımız belliydi.. Denize gittik, güneşlendik, bilmem kaçıncı milyon kere radyoda dönen Serdar Ortaç şarkılarıyla beynimizi yedik, eve geldik, aşam için hazırlandık, birazda dinlendik :) Bu akşamki buluşma mekanımız Çeşme Marin olacaktı.. Herşey ne güzeldi :)


Sol Baştan: Ezgi, Selmoş, Yıldız, Narin, Didem
Akşam hafiften çiseleyen yağmur bile keyfimizi kaçırmadı.. Herkes birbirini seviyordu, herkes birbirini dinliyordu.. Kahkahalarımız havalarda uçuşuyordu.. İçimden "İzmir'in bana sunduğu güzel kokulu çiçeklerim onlar" diye geçirmeden edemiyordum...


Tabi bu kadar kadın bir araya gelince fal açmadan edemiyorduk.. Benimkinde sadece beni düşünen bi adam çıkmıştı..Zaten bende öyle olmasını umuyordum :)





Neyse çok uzattım sanırım, biraz da yoruldum... Çok tatlı geçti işte İzmir.. Mutluydum..Şimdilik herkese iyi geceler....


Ezgi Özcan^^

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder