22 Ocak 2015 Perşembe

doğa ana ( ormanlar istilası ) - 1. bölüm

saat sabahın altısıydı.

perdenin açık kısmından gökyüzüne baktım, karanlık... işe gitmek için daha vakit vardı. uyumaya devam ettim.

saatin sekize vurduğunu haber veren alarmın sesiyle gözlerimi araladım.

hala her yer karanlıktı!

hemen  ışığı açmaya yeltendim. düğmeye bastım. lamba yanmadı. elektrikler de kesikti demek ki... telefonun ekran ışığını açarak karanlık odada pencereye doğru ilerledim. cama yansıyan ışıkla birlikte hayretler içerisinde kalakaldım.

yeşil bir doku, camın önünü tamamen kapatmıştı.

o kadar ürkmüştüm ki! anı bir refleksle geriye doğru sendeledim ve düştüm. kalbimin çarpıntısını kulaklarımla duyabiliyordum.

hemen ailemi aramak istedim.

şebeke yoktu....

başta bunun bir kabus olduğuna inanmayı tercih ettim. gözlerimi kırpıştırdım. etrafa dokunmaya başladım. en sonunda uyanık olduğumu kabul etmek zorunda kaldım.

evde yalnızdım. hemen üstüme iş kıyafetlerimi giyinip dışarı çıktım. ne de olsa yetişmem gereken bir işim vardı ve eğer ölmediysem, patronlarım zamanında işimin başında olmamı isterdi. bu zamanda iş bulmanın ne kadar zor bir şey olduğunu herkes bilir!

telefonun cılız ışığı eşliğinde merdivenlerden zar zor indikten sonra yeni bir sürpriz ile karşılaştım. dış kapı açılmıyordu. kapının önünde her ne varsa buna engel oluyordu. biraz daha zorladıktan sonra çaresiz, başka bir yol bulmam gerektiğine karar verdim.

aslında şuursuzca davranıyordum. uyandığım andan itibaren olan bitenler... akıl alır gibi değildi. yine de hayatın rutininde devam ettiğine olan inancım o kadar kuvvetliydi ki, her şeyi görmezden gelmeyi başarmıştım sanırım.

korku filmlerindeki oyuncuların kaçmak yerine sesin geldiği tarafa yönelme arzularını hep saçma bulmuştum. ancak böyle bir durumda insanın merakına yenik düştüğünü yaşayarak öğrenmek hiç hoş değildi...

karanlıkta bu düşüncelere dalmışken, arkamdan gelen sesle irkildim... uzun zamandır selamlaşma gereği bile duymadığım komşularım geliyordu. ilk defa konuşuyorduk.

merhaba dedim. kapının önünde bir şey var, açamıyorum bir türlü. ( sanki her şey normalmiş gibi! nasıl oldu da camı kaplayan yeşil dokudan hiç söz etmedim! )

hemen erkek olan, bakalım diyerek öne atıldı. hallerinde bir anormallik yoktu. bir an için derin bir nefes almama sebep oldu bu sıradan hava... belki de ben yanlış görmüştüm! öyle umuyordum en azından... adamın kapıyı açmakta zorlandığını fark edince geride kalan iki kişi olarak yanına gittik ve hep birlikte tüm gücümüzle kapıyı itmeye başladık.

ortak sorunların insanları birbirine yakınlaştırdığını biliyordum. ancak selam bile vermeye lüzum görmediğimiz bu insanlarla tek vücut hareket etmek, bu sabahı benim için iyice ilginçleştirmişti.

nihayet kapı aralandı. ilk önce adam çıktı. "A" şeklinde bir şaşkınlık ifadesi duyuldu. kısa ama etkileyiciydi. hemen ardından biz de dışarı çıktık. donmuştuk adeta. durup önümüzdeki manzaraya bakıyorduk. bu olanların hepsi saniyeler içerisinde gerçekleşmişti ancak bana göre dışarıda çok uzun süre kalmıştık. hemen kendimizi güvende hissedeceğimiz tek yer olan binaya döndük ve seri hareketlerle kapıyı kapattık.

insanoğlunun bilinmezler karşısındaki acizliği...  kapıyı kapattığımız andan itibaren suratlarımıza o hayretler içerisindeki ifade asılı kalmıştı. telefonun yarım yamalak ışığıyla aydınlanan yüzlerimiz iyice korkunç bir hal almıştı. apartmanın içinde öylece bekliyorduk. sessizce...

bir süre sonra nihayet aramızdan biri konuşmaya başladı. tabii ki konuşan kadındı. erkeğin duruma verecek bir cevabının olmaması onu sessizleştirmişti belki de...  kadın erkeğe sarılmış neler olduğunu soruyordu. adam da ne yapacağını bilemez haldeydi. onlar iki kişiydi, ben ise yalnız. yardım isteme fikrini ilk ortaya atan da ben oldum bu sebeple. onlar da mantıklı buldular ve hemen en yakın kapıya vurmaya başladık. neredeyse hepsi şaşkın ve öfkeli bir şekilde açıyordu kapıyı. belki de haklılardı... sabahın erken bir saatinde kapıya o derece şiddetli vurulması benzer tepkiler almamıza neden olmuştu....kısa bir açıklamanın ardından önce kızgın bir ifadeyle dalga geçtiğimizi düşünüyor sonra camdan bakarak korku içerisinde çığlık atıyor ve hızlı bir şekilde giyinerek yanımıza geliyorlardı.

tüm apartman sakinlerini durumdan haberdar etmiştik. tabi kimse sakin olamıyordu. büyük bir uğultu vardı. yetişkinler panik içerisindeyken çocuklar merakla dışarı çıkacakları anı bekliyorlardı.

olan biteni ilk fark eden ve duruma diğerlerine nazaran biraz daha alışmış olan bendim. bunun verdiği güvenle hemen merdivenin başına geçtim ve yüksek sesle konuşmaya başladım. bir  kaç saniye içinde herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştım.

dışarı çıkıp neler olduğunu anlamamız gerekiyordu. tabi bu kararı aldıktan sonra kimlerin gitmesi gerektiği ile ilgili ateşli bir tartışma içine girdik. eşi ve çocuğu olan adamlar, erkeklerin gitmesi gerektiği yönünde oy kullandılar. tabi bu durum bekarların hiç hoşuna gitmedi. haklılık payları da yok değildi. kadınlara ve çocuklara göz kulak olmak için binada kalmayı talep edenler de yine bu aile babalarıydı... ortam iyice gerilmişti. kadın-erkek hiç kimse bir bilinmezliğe adım atmak istemiyordu. filmlerde o öne atılıp hayatını feda etmeyi göze alan kaslı kahraman gerçek hayatta yaşamıyordu işte... herkes kendisini düşünüyordu. sonunda yapılacak en doğru  şeyin hep birlikte gitmek olduğuna karar verildi.

dış kapı açıldığında gruptan içeridekine nazaran daha küçük bir uğultu duyulmaya başladı. korktukları için sessiz davranmaya çalışıyor ancak bu muazzam manzara karşısında tepkisiz de kalamıyorlardı. kapının önünde uzun süre bekledikten sonra en önde olanlar küçük, temkinli adımlarla ilerlemeye başladılar. kimse gruptan uzaklaşmıyordu. etrafta kuş cıvıltıları vardı. insanlar sessizleşmeye başladı...

her yer yemyeşildi. gökyüzüne başkaldırmış devasa ağaçlar vardı... her yerdeydiler... ağaçların olmadığı yerlerde sarmaşıklar vardı. otlar, çimenler, yapraklar, hatta ağaçların gövdelerinde kalın yosun tabakaları...araçlar, elektrik direkleri, binalar... her yer yemyeşildi. o kadar sık bir bitki örtüsü vardı ki, ilerlemekte bile güçlük çekiyorduk. sanki bütün bunlar bin yıllardır buradaydı da bizi ışınlamışlardı... tek bildiğimiz şey ne bizim buraya ne de onların buraya ait olduğuydu...

yürümeye devam ediyorduk. dev bir orman içerisindeydik. avucumuzun içi gibi bildiğimiz sokaklar yabancılaşmıştı artık. baktığımız her yerde onlar vardı.... ilk anda yaşadığımız korkumuzun yerini hayranlık almıştı. muazzam bir manzarayla karşı karşıyaydık...

bir gecede nasıl olabilmişti tüm bunlar?

insanoğlu doğaya büyük zararlar vermişti. uzun süre sessizliğini koruyan doğa ana, zaman zaman büyük felaketlerle insanlara aslında ne kadar çaresiz kalabileceklerini hatırlatmaya çalışmıştı.... bu uyarıların hiç birini dikkate almayan insanlar; teknolojik ve kimyasal silahlarıyla kendileri dahil dünyadaki canlı-cansız her şeye zarar vermeye -yok etmeye- devam etmişti. manzaraya bakılırsa bu sefer çok kızmıştı bize... ve insanoğlunun yarattığı ne varsa hepsini yutuvermişti bir gecede...



devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder